0 0
Read Time:7 Minute, 27 Second

KCK lideri Abdullah Öcalan İmralı adasında 11 Nisan 08 tarihli bir görüşme gerçekleştirdi. İmralı sakini olmasından bu yana benimsediği çizgiyi, büyük bir ısrar ve tutarlılıkla sürdüren Bay Öcalan, tarihi çarpıtmalarına, Kürt halkının ulusal bilincini baltalamaya, tüm devrim değerlerini yok etmeye yeminli bir devrim düşmanı tablosu çizmeye devam ediyor.

Uluslar arası karşı devrim hareketi tarafından Türk devletine teslim edildiğinden bu yana söyledikleri, yaptıkları-yaptırdıkları bir yana bu sefer sınırı iyiden iyiye zorladı. Öncelikle 11 Nisan tarihli görüşmede söylenenlere bir göz atalım. Pek Sayın Öcalan bakalım neler söylüyor.

Öcalan, Avrupa adalet Divanı’nın PKK ile ilgili aldığı karara dönük yaptığı yorumlardan sonra son dönemlerde icat ettiği, sahte Türkçülük -sahte Kürtçülük ve 301. madde üzerinden birkaç gelişi güzel yorumdan sonra incilerini dökmeye başlıyor. Ocak 1922 tarihli; Kürtçe okullara dönük uydurma bir meclis oylamasından bahsediyor sonra M. kemal’in büyük Kürt direnişçisi Seyit Rıza’nın idamından bihaber olduğunu söyleyip Mustafa kemal’i bir yerde aklamaya çalışıyor. Mustafa Kemal’in politik kişiliğinin kendi kişiliğine benzerliğini açıklarken hem kendini hem Mustafa’yı temize çıkarmak için gerçekleri eğdikçe eğiyor. Bakın neler söylüyor.

” Mustafa Kemal, Fethi Okyar’a, Makbule ile birlikte, İsmet İnönü’ye karşı Terakkiperver’i kurdurttu. Bekir Sami İngiliz yanlısıydı. Dr. Nazım, iktisatçı maliyeci Cavit onlar da var. Bunlar Mustafa Kemal’in etrafını daralttılar, en yakın çocukluk arkadaşı Ahice Arif’i öldürdüler. Ahice Arif’in ölümüyle Mustafa Kemal işin ciddiyetinin farkına vardı. Kazım Karabekir ve Rauf Orbay, Ahice Arif’i Mustafa Kemal’e hatırlatarak senin de sonun böyle olur, idam edilirsin diye uyardılar. Mustafa Kemal, onu öldürdüklerine göre sıra bana gelmiştir, diye düşündü. Daha sonra 1926’da bunlarla uzlaştı ve Çankaya’ya hapsedildi. Bu tasfiyeden sonra Mustafa Kemal iktidarda fazla etkili olamadı. Bu tasfiyeler nedeniyle Mustafa Kemal’in 1926’dan sonra bir kez bile gülümasmediği belirtiliyor. İlginçtir aynı şey benim de başıma geldi. Ben kendimi Mustafa Kemal ile kıyaslamak istemiyorum ama burada büyük bir benzerlik var; benim de etrafımı sarmışlardı, görmemi istemiyorlardı, çocukluk arkadaşım Hasan Bindal, bir suikast sonucu öldürüldü. Ben erken fark ettim, kendime göre tedbirler geliştirdim, Şam’a çekildim, bu oyunlarını boşa çıkardım.”

Anlaşılan o ki Sayın Öcalan Kemalist olmak şurada dursun, Kemal’in ruhunu kendi bedenin de var etmeye çalışıyor, hatta bazı “komploları” daha erken gördüğünü söyleyerek kendini öven, kemale eren bir narsist havasında. Sayın Öcalan’dan aldığımız bu uzun alıntıda öncelikle düzeltilmesi gereken tarihi birkaç olayı açmamızda yarar var. 1924 yılında kurulan Terakkiperver fırkası Mustafa Kemal’in tek partili faşist iktidar rejimine karşı çok partili sisteme geçişi savunma maskesi altında, yeni kurulan Cumhuriyet’te güç ve rol kapma telaşında olan M. Kemal’in eski silah arkadaşları ve dostları tarafından kurulmuştur. Ve yine adı geçen parti 3 Haziran 1925’te Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile M. Kemal’in tek kişilik despotik iktidar rejimi tarafından kapatılmış, bir çok üyesi tutuklanmıştır. Ayrıca 1926’da,Öcalan’ın belirttiği gibi bir uzlaşı değil tersine İzmir suikastı bahane gösterilerek Terakkiperver fırkasının altı üyesinin idamı gerçekleştirilmiştir. Bu konuda özetle yaşananlar Sayın Öcalan’ın söylediği gibi M. Kemal’in çevresinin kuşatılması ve Çankaya’ya hapsedilmesi ile sonuçlanmamış; tersine M.Kemal’in iktidarını daha da bir güçlendirmesi ile son bulmuştur. Ayrıca Öcalan; Mustafa kemal’e bir benzerliğini illaki arıyorsa; o da Bay Öcalan’ın kendi iktidarını sağlama alma adına tıpkı idolü Kemal paşa gibi her tülü dalavereye başvurmasıdır. İşte tarihe sızmış bu iki sahte önderin benzerliği; kendi iktidarları için her türlü yolu mubah görmeleridir.

Yazımıza Bay Öcalan’ın söyledikleri ile devam edelim.Mustafa Kemal’in Çankaya’ya hapsedilme palavrasından sonra sosyoloji ve tarihsel gelişmelerdeki İngiliz parmağına kafayı takıyor, bunu yaparken İngilizlerin; Alman katı felsefesi ve Fransız devlet felsefesini aştıklarını ve İngiliz pragmatizminin nelere muktedir olduğuna değiniyor.Bu bölümde bir yerde buraya kadar sorun yok.Ancak,dünya devrim tarihinin en büyük teorisyeni Marks ve büyük Ekim devriminin lideri Lenin için söyledikleri ve ima ettikleri parmak ısırtıcı türden. Bakın büyük “sosyoloji ve tarih uzmanı Öcalan” neler söylüyor;

” İngilizler toplumda her türlü yönlendirmeyi de yapıyorlar, Marks da Londra’da yaşıyordu, onu orada tuttular. Marks fikirlerini orada oluşturdu, oradan dünyaya yaydı. Ben, Marks’ın fikirlerini onlar yarattı demek istemiyorum ama Marks, Kraliçe Elizabeth’in eli altındaydı. Lenin’i de kuşatıp etrafını daraltmışlardı. Lenin Almanların nezaretinde, onların treniyle taşınarak St. Petersburg’a götürüldü. Ben Lenin ajandır demek istemiyorum ama bunların bilinmesi, değerlendirilmesi lazım”.

Marks ve Lenin için söylenen bu ucuz sözler Bay Öcalan’ın devrim düşmanlığının sınırlarının bir göstergesidir.O denli devrim değerlerine saldırıyor ki,bırakın Kürdistan devrim değerlerini evrensel anlamda devrim tarihinde birer yapı taşı olan devrimci liderlere çamur at izi kalsın politikası izliyor.Herkesin bildiği gibi,Fransız burjuva devrimi ve İngiliz sanayi devrimleri mevcut kapitalist sisteminin embriyosudur. Marks,kapitalist üretim biçimindeki sömürü mekanizmasını çözmüş ve nasıl alt edilmesi gerektiğinin yol haritasını çizmiştir. Lenin,büyük Ekim devrimi ile sosyalist ideolojinin bir deneyimini yaşama geçirmiştir. Ne Alman egemenlerinin,ne İngiliz kraliçesinin,ne de Fransız egemenlerinin bu durumdan memnun olduğunu düşünmek en basit ifade ile ahmaklıktır. Ancak Sayın Öcalan devrime ve devrim değerlerine o kadar düşmanlaşmıştır ki,sınır tanımamaktadır.Açıkçası bu konuda fazla da bir söze gerek yoktur. Anlaşılan Sayın Öcalan,Marks’ın İngiltere’de yarattığı düşünceleri kendisinin İmralı’da yarattıklarından sanıyor.Biz,Öcalan’ın küçük ve tek kanallı el radyosu ile dünyayı izlediği İmralı adasında ki görüşme notunda söylenenlere devam edelim. Yeri gelmişken her şeye muktedir bu radyodan hepimize birer tanede biz isteriz diyelim.

Kürdistan mücadele tarihinin önemli direnişlerinden olan Şeyh Sait ayaklaması ile ilgili söylenenler; daha önce İmralı savunmalarında söylenenlere paralel ama biçim olarak daha ahlaksız bir boyuta geçmiş durumda. Öcalan bakın bu konuda neler söylüyor;

“Şeyh Sait, birdenbire hareketin liderliğine getirildi, birdenbire Kürtçü oldu, nasıl oldu bu, Şeyh Sait’in haberi bile yoktu. Ben Şeyh Sait provokasyonu derken bunu kastediyorum”.

Bu güne kadar şeyh Sait ayaklanması için bir çok çevre,bir çok görüş ortaya attı.Önceleri bu ayaklanmanın dini ve gerici bir ayaklanma olduğu söylendi,bu görüş belgelerle çürütüldü. Bir de İmralı versiyonunda, İngiliz oyunundan bahsedildi.Özellikle vurgulamalıyız ki, şeyh Sait isyanı İngilizlerin desteklediği bir isyan olsaydı,emperyalizm’in icazetinde kurulan TC’nin bu isyanı bastırmaya gücü yetmezdi.Ancak,varsayalım ki İngilizlerin desteği ile olmuş olsun bu haksızlığa uğramış bir halkın kendi kaderini tayin etme çabasını ve hakkını gölgelemez.Son görüşmesinde Öcalan bu sefer de şeyh Sait’in kendisine saldırıyor. Şeyh Sait de kimdi nasıl bir anda ortaya çıktı diyor.Oysa gerçekler yine Öcalan’ın dediği gibi değil ve Öcalan’ı yalanlıyor. Bilindiği gibi şeyh Sait ayaklanması olarak da tarihe geçse bu ayaklanmanın asıl örgütleyicisi 1922 yılında Erzurum’da kurulan “AZADİ” örgütüdür.Yani,ortada olan haksızlığa karşı bir örgütlenme vardır.Öcalan’ın belirttiği üzere Şeyh Sait de birden bire ortaya çıkmamıştır.Azadi örgütünün bir delegesidir.Ve örgütün birçok liderinin tutuklanması üzerine 1925 yılında yaklaşık 300 kişinin katıldığı,Çan dağında ki toplantı da delege görevini sürdürmektedir.Ulusal değerlerin unutturulmaya çalışıldığı bu günlerde şeyh Sait’in o gün yaptığı konuşmadan bir alıntı yaparak,Öcalan’ın bu konuda söylediklerine yanıt verelim,”Saygıdeğer aydınlar, milis komutanları, aşiret liderleri, siz bu gevşekliğinizle tamamen göz önündesiniz. Türkler bizim her hareketimizi adım adım ve her birimizi izlemektedir…Türkleri değil siz kendinizi kandırıyorsunuz. Eğer biz bu gevşeklikle hareket edersek, hayal kırıklığına Türkler değil biz uğrayacağız. Bunlar Ermeni çocuk ve kadınlarını nasıl Mehmetçiğin süngüsünden geçirerek katlettilerse,bize de aynısını yapacaklarından emin olunuz.Peki, siz bu insafsızlığın Kürt milletinin de başına gelmesini mi istiyorsunuz.Kaldı ki kurucumuz Cibranlı Halid ve Yusuf Ziya’yı şu anda tutuklamış ve Moğol tarzında asacaklardır.Eğer bu yapılmak istenenler karşısında kayıtsız kalıp davamızdan uzak ya da gevşek durursak millete ve tarihe verecek ne cevabımız kalır ki?Ne kadar yiğit savaşçı varsa çocuktan süvarisine kadar 4 yıl Rusya’ya karşı can siperane savaştınız.Peki, bugün neden namus ve şerefinizi korumak için aynı,hatta daha fazla çabayı sarfetmeyi göze alamıyorsunuz?İçinizde ben en yaşlınızım. Yaşım 70’i geçmiş ve elimde tespih. Elimdeki tespihi de atmış tüfeğe sarılmışım.Mal, mülk, ev ve çocuklarım sizinkinden daha fazladır.Milletimin hakları için ben tümünü feda etmeye hazırım.Ehmede Xani’nin de açıkladığı üzere “Savaşsız ve bedelsiz, kahırsız ve çabasız başarıyı tasavvur bile etmeyiniz.Bu nedenle kalem ve kılıcınızı birlikte kullanınız…” Sayın Öcalan, bu halkın kurtuluşu için önderlik etmeyi bırakalım,devlete hizmet etmeye hazırım sözününün gerekliliklerini yerine getiriyor.Gerçekleri ters yüz ederek, tarihe mal olmuş bir Kürt ayaklanmasını hor görüyor ve bu direnişte önemli bir rol alan ve sonrasında direnişe adını veren şeyh Sait’i küçük düşürme telaşına giriyor…

Öcalan aynı görüşme notunda devamla şunları söylüyor;

” İsmet Berkan, Öcalan’ın projesi, bir yönetim biçimi anlamında konfederasyondur diyor ve bunu devlet olarak anlıyor. Hayır, benim projem konfederasyon değil. Konfederasyon, benim projem içinde sadece bir sivil toplum örgütlenmesidir.”

Görüldüğü üzere mevcut iktidar biçimine dokunmadan sivil toplumculuk ahmaklığı ile bir çözüm sunan Öcalan gerçeği tüm çıplaklığı ile orta yerde duruyor. Bay Öcalan finali de,DTP’ye, misak-ı milli’ci reformist solla çatı partisi önerisi ile sonlandırıyor.Kürt halkını iktidar perspektifinden uzak tutuyor,her türlü bağımsızlık seçeneğini emperyalizmin oyunu olarak mahkum ediyor.Mevcut yönetim biçimine ve yasalara dokunmadan kof bir sivil toplumculukla Kürt halkının meşru taleplerinin yaşamlaşabileceği masalını anlatıyor,bizimkiler de masallara kanıp uyumayı tercih ediyor.Ancak bay Öcalan’da,onun müridler topluluğu da şunu bilmeli;Size rağmen sizi destekleyenler,sizler için savaşanlar,sizler için sokağa dökülenler-dövülenler bağımsız Kürdistan davasından vazgeçmiş değillerdir.Bu gerçek de olsa,İmralı da yapılan ideolojik saldırıların önü kesilmezse,Kürt direniş tarihi bilinçlerde mahkum edilecek,Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesi onlarca yıl geriye gitmekten kurtulamayacaktır.Tam da orta yerde oynan bu oyuna karşı devrimci çizgide bağımsızlık mücadelesini büyütmek;gerçekleri eğmeden bükmeden anlatabilmek tüm samimi yurtseverlerin olmazsa olmazı olmalıdır.

15.04.2008.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter