0 0
Read Time:23 Minute, 4 Second

“Hiçbir şey yoktur, varsa / bile bilinemez, bilinebilse bile /bir başkasına aktarılamaz.”[1] / En sonda denmesi gerekeni, açık açık, en başta diyerek başlayalım söze: “Mafyayı kapitalizm yaratmıştır. Mafyasız bir kapitalizm olamaz. Devleti mafyayla daha yoğun bir mücadeleye çağırmak devleti de mafyayı da anlamamaktır.”[2]

Çünkü Dario Bätancourt ile Marta Maria’nın ifadesiyle, “Mafya yasadışı kapitalizm, kapitalizm de yasal mafyadır!”

Evet devlet anlaşılmadan mafya kavranamaz. Antonio Marchel’in deyimiyle “Mafya devletin bilinçaltıdır,” diyebiliriz.

Sınıflı bir toplumda egemen sınıf üstünlüğünü mutlaka dile getirmelidir. Bu üstünlüğü dile getirirken soyut ve somut simgeler kullanır. Soyut olarak dile getirdiği simgeleri bir cins kutsallıkla kuşatır. Ona hayranlık duyulması için türlü davranış biçimleri uydurulur.

Önceleri kurallara ve kanunlara karşı olarak ortaya çıkan, sonra ise iktidar ve devlet yapısıyla hâlvet olan bu kurum “mafya”dır. Türkiye’den dünyanın herhangi bir coğrafyasına dek artık mafya neredeyse hayatımızın bir parçası oldu. Gazetelerin manşetlerinden inmez oldular. Televizyondan çıkmaz oldular. Kitaplar onların hayranlık uyandıran anılarından oluşmaya başladı. Mafyayı toplumun doğal bir parçası olarak görmek -ki şu anki mevcut durum bunu gösteriyor- mafyayı sadece büyütür ve yasal hâle getirir.

“MAFYA” DEYİNCE…

Peki nedir mafya?

Bununla ilgili bir çok efsane vardır. Zaten bu adın hayranlık kazanması için de efsaneye ihtiyaç duyulur. Bir efsaneye göre Osso, Mastrosso ve Scarcagnosso adında üç kardeş iktidar sahibi bir adamın dehşeti yüzünden, Madrid’den kaçarlar. Üç kardeş bir zaman sonra yollarını ayırırlar. Mastrosso Neapal’e gider camorran’ı kurar -Mafya buna Neapal bölgesi diyecektir- Scarcagnosso Kalabrien’e gider orada ndrang denen Kalabrien Grubu’nu kurar. Osso ise Sicilya’daki Palermo’ya gider ve orada Mafya’nın temellerini atar.

Başka bir efsaneye göre Trapani bölgesindeki mağaralara ‘mafie’ denilmesi ile ilgilidir. Bu mağaralar her zaman polisten kaçanların sığınağı olmuştur. Ve mafya olgusunun buradan çıktığına inanılır. Diğer yandan kelimenin bir çok anlamı türetilmiştir. Ancak denilebilir ki sözcüğün belirli bir anlamı yoktur. Anlamını kullanıldığı yere ve zamana göre alır. Sicilya’da yakın zamana kadar “Onur, güzellik, şövalyelik, büyüklük, mükemmellik” anlamlarında kullanıldı. “Sicilya’da mafya sözcüğü her şeye nüfuz eden ve bütün düzeyleri tanımlayan ‘ruhsal durum’dur… Her şeyden önce yasaya karşı geleneksel kuşkuyu ifade eder. Bu nedenle yasaya uymamak Sicilyalılar arasında duygusal bir salgındır.

Bu zihinsel durum para sahiplerini, çiftçileri, hâkimleri ve yerel makamlarla polisi etkiler. Bu nedenle bunları tanımlamak izole etmek ve mafya ilişkilerinden koparmak imkânsızdır. Bunun nedeni daha önce de söylediğim gibi mafyanın pencereden ve kapılardan bütün evlere girmiş olmasıdır…

Söz konusu tablo insanı büyüler, bulaşıcıdır ve her yere nüfuz eder. Hatta mafyaya karşı aşılanmış olması gereken hâkimleri bile.”[3] (İtalyan mafyasının en parlak döneminde söylenen bu sözler bugünkü Türkiye koşullarına ne kadar da uyuyor. Devlet tekeliyle bazen çatışan bazen de iç içe geçen şiddete dayalı bu özel koruma faaliyeti, mümkün olan her şeyi yapar. Toprak mülkiyetinden tutun da inşaat sektörüne, kadın ticaretinden uyuşturucuya, siyasete, organ kaçakçılığına, otoparka, spora… mafya her yerdedir.)

Bu ilişkiler ağı ve alan paylaşımları içerisinde mafya hem haksızlığa uğrayanların yanında olduğunu söylemiş hem de iktidar sahiplerinin savunuculuğunu yapmıştır. Bu arada oluşan ve mafyanın en önemli yasası olan “omerta” yani suskunluk yasası, bu gizli örgütsel yapılanmanın gizemini büyütmüştür. Medya ve araştırmacılar mafyayı farklı tanımlamışlardır. Medyaya göre mafya, şeflerin ve itaat edenlerin bulunduğu gizli bir operasyondur. Devlet içinde var olan -“korkutucu”- bir devlettir. Örneğin “derin -denilen- devlet”. Ve bu devlet, diğer devletlerdeki başbakan veya cumhurbaşkanına denk düşen “Godfather” tarafından yönetilir.

Mafya bir yanıyla bir alt kültür formu olması yanında; bir varoluş ve dünyayı kavrayış tarzıdır. Mafya tek bir organizasyon değildir. Her biri bir aileye mensup yığınla mafya vardır. Bazen bu aileler, birbirleriyle iş ilişkisi kurarlar. Buna rağmen toplumun öteki kesimleriyle de bu türden ilişkileri vardır.

Politikacılardan sıradan vatandaşa kadar herkesle temas hâlindedir. Mafya dar alanlarda kan bağına, aile ya da geniş aile kavramlarına dayanırken geniş sınırlarda, mesela ülke sınırlarının dışında daha çok etnik temele dayanır. Çarpıtılmış ve yoz bir feodal ideolojiyle beslenip, şeref ve sadakat gibi fetiş kavramlarının örtüsü altında hareket ederler. Öte yandan mafya hiyerarşiktir.

Kendi etnik unsurunun güçlülerince korunur ve beslenir. Kendi güçsüzlerini-daha doğrusu işine yaramayanlarını- ezer, sömürür. Bunun da adına koruma derler. Şikayet yasaktır. Egemen olan grubun sorunları mafya yargısı tarafından çözülür ve kamusal yargıya gidilmesine izin verilmez.

Ve nihayet önemli bir gösterge de bugünkü anlamıyla mafyanın kapitalizmle yoğun bir ilişki içinde olmasıdır.[4]

Evet, mafyanın dölyatağı kapitalizmdir; “mafya nereden doğar?” sorusunun yanıtı da budur…

Bilindiği üzere kapitalist üretim genelleşmiş meta üretimidir. Bu yüzden kapitalizm mümkün olan her şeyi metalaştırır. Ancak kendi geleceğini tehlikeye sokacak, istikrarsızlık yaratacak ürünler ya da faaliyetler için bazı kısıtlamalar da getirmek zorundadır. Bu kısıtlamaları ve yasakları da kendi zor aygıtı, yani devleti aracılığıyla uygular. Uymayanlar cezalandırılır. Yine de, kapitalizmin uzun vadeli yararı ve istikrarı için yasakladığı ve kısıtlılar listesine aldığı mallar, hizmetler, birilerince üretilir ve pazarlanır. Yani tek tek kapitalistler için sistemin genel çıkarıyla uyumlu olmayan çıkarlar söz konusu olabilir ve onlar bunu hayata geçirmekten kaçınmazlar. Çünkü kâr ve sermaye birikimi, kapitalistler arasında rekabeti, rekabet ise yasal ya da yasadışı her türlü yolu kullanmayı gerektirir.

Bu durum, kapitalizmin çelişkili yapısı içinde anlaşılmaz değildir. Sonuçta kapitalist ekonominin doğası anarşiktir ve bir kapitalistin her şeyden önce gelen motivasyonu kendi sermayesini büyütmek için mümkün olan en yüksek kârı en kısa süre içerisinde elde etmektir. Bu yüzden yasal alanda faaliyet gösteren kapitalistlerin yasadışı ilişkilere bulaşmayacağını varsaymak budalalık olur.

Kapitalistler açısından yasal ya da yasadışı alanın arasında bir ayrım yapmak anlamsızdır. Yasadışı faaliyetleri ile belirli bir düzeye geldikten sonra işlerinin bir bölümünü yasal alanda sürdürmeye başlayanlar olduğu gibi, ihtiyaç duyduğunda yasadışı yollarla etkinliğini sürdüren kapitalistler de söz konusudur. Zaten mafya ekonomisinin ulaştığı düzey başka türlü açıklanamaz; kapitalistler faaliyetlerini, olabildiği ölçüde yasal, olmadığı yerde yasadışı yollarla gerçekleştirmektedirler.

Herkesin bilgisi dahilinde olduğu üzere: Mafya dendiğinde akla ilk gelen faaliyetler; uyuşturucu, silah kaçakçılığı gibi işler olsa da, ithali yasaklanan ya da kısıtlanan malların ülkeye sokulmasından, sendikal anlaşmazlıklarda patronların sendikayı sindirme faaliyetlerine kadar pek çok alanda bu örgütler arz-ı endam ederler. Hele ki “küreselleşme çağı”nda mafyanın faaliyetleri iyice çeşitlenmiştir; nükleer madde kaçakçılığı, teknoloji hırsızlıkları, marka taklitleri, kara para operasyonları, insan kaçakçılığı bunlardan sadece birkaçıdır.

Birçok kapitalist, “geciken tahsilât” sorununu “çek-senet mafyası”yla çözer. Burjuva devletin yargı organlarına intikali hâlinde pis kokuların yayılacağı, rüşvet vb. şeyler içeren işlerinde de patronlar hakem olarak “mafya”yı arabulucu yaparlar. Denetim altında tutulan, dolayısıyla kazancı yüksek olan, kumarhane, genelev ve benzeri yerlerin işletmeciliğinde de mafya patronlarının hâkimiyeti görülür.

Mafyanın bir diğer önemli faaliyet alanı devlet eliyle dağıtılan rantlarla ilgilidir. Devlet ihalelerinde, devlet bankası kredilerinin dağıtılmasında, ihracat, üretim teşviklerinde, özelleştirme ihalelerinde mafya, ihaleye girişleri engellemek ya da ihalenin belli bir firmada kalmasını sağlamak üzere devlet görevlilerini “ikna etmek” suretiyle çeşitli etkilerde bulunur ve payını alır. Ya da, devlet bankası kredilerinin belli kişilere kullandırılmasında aracılık etmek, anlaşmalara hakemlik etmek, sırasında bizzat kredi kullanmak yoluyla da devletin sağladığı ranttan nasiplenir. Hazine arazilerine el konulması ve bunların pazarlanması, ya da inşaat izni olmayan yerler için hileyle ruhsat alınması, mafyanın devlet üzerinden elde ettiği kazanç kapılarıdır. Bütün bu işleri gerçekleştirebilmek için elbette mafya bürokrasi içinde kendisi ile işbirliği yapan unsurlarla da birlikte çalışır.

Kapitalist toplumda zor kullanma tekeline, kapitalistler adına onların devleti sahiptir. Diğer kapitalistlerden farklı olarak mafya, yasadışılığı gereği, silahlanmak durumundadır. Ancak bu durum her koşulda devletle mafyayı karşı karşıya getirmez. Siyaset erbabı, polis, savcı vb. ile işbirliği hâlinde faaliyetlerini sürdüren mafya, kapitalistlerin genel çıkarlarının savunucusu ve kollayıcısı devletle de iç içe geçmiştir. Çünkü yasadışı işlerini sürdürülebilir hâle getirebilmek için devletin içinde yuvalanmak zorunda olan mafya gibi, devlet de, kendi bekasını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu kimi yasadışı işleri hayata geçirirken mafyayı kullanır.

MAFYA DÜNYASINDA

Yukarıdaki bölümde de belirttiğimiz üzere: Sözlük anlamı kahramanlık, cesaret anlamına gelmekle birlikte Arapça kökenli bir kelimeden türetilen “Mafya”nın sözlük anlamının dışında, yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak bir takım gizli çıkarlar sağlayan, çoğunlukla gizli ve hiyerarşik bir takım gizli teşkilâtlanmaya dayalı örgüt ya da örgüt mensubu kişiler ifade edilir. Bu tip örgütlenmeler, başta uyuşturucu olmak üzere, kumar ticaret, finans, fuhuş organizasyonu, kaçakçılık, gasp, adam öldürme vb. gibi birçok alanda faaliyet gösterir.

İtalyanca’daki “Morte Alla Francia İtalia Anesta” yani “Fransa’ya Ölüm, Yaşasın İtalya” sözlerinin beş harflerin en oluşan “Mafia”; XVIII. yüzyılın ortalarında Sicilya ve Sardunya Adalarındaki halkın İtalya’ya bağlı kalabilmek için Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinden doğmuştur. Ancak Mafya’nın bu özelliği zaman içerisinde kabuk değiştirmiştir.

Önce toprak sahiplerinden haraç almakla işe başlamışlardır. Zaman içinde faaliyet alanı büyüyen mafya, Sicilya’nın batısındaki köylerde mafya aileleri ve grupları olarak bir konfederasyon altında birleştiler. 1900’lü yıllara gelindiğinde ise kendi bölgelerindeki ekonomik, faaliyetlerin tümünü denetimlerine aldılar.

İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra bu sefer Palermo’ye yönelen Mafya burayı kendine üs olarak seçti. Bu dönemden sonra her geçen gün hayata hâkim olmaya başlayan mafyanın geldiği durum önemlidir. Mesela İtalya’da, mafyanın elde ettiği rant milli gelirin yüzde 20’sine yakındır ve yıllık cirosu 133 milyar dolardır. Fakat bu durum artık İtalya’yı aşmıştır. Her ülkenin, kendine göre mafyası vardır. Bunlar çoğu zaman devletle işbirliği hâlinde çalışmaktadır.

Bugün dünya mafyasının kontrol ettiği toplam sermayenin 3.4 trilyon dolar olduğu ve bunun yüzde 70’nin ABD mafyasının denetiminde olduğu belirtilmektedir. Rakamların büyüklüğü göz önüne alınırsa uluslararası kapitalist ekonominin bu işten nasıl bir birikim elde ettiği ve neden bir türlü bu organizasyonların üzerine gidilemediği anlaşılır. Üzerine gidilemez, çünkü bu kadar büyük bir parasal gücün piyasadan çekilmesi göze alınamaz.

“IMF’ye göre her yıl dünya GSYİH’sinin yüzde 2 ile yüzde 5’ine denk düşen 1 ile 2.4 trilyon dolar arasında karapara aklanıyor. Suç ekonomisinin ulaştığı büyüklük para akışlarının ‘elden’ gerçekleştirilmesini zorlaştırıyor.”[5]

Bir dünya sistemi olan kapitalizm kendi bağrında taşıdığı mafyatik özü her yere götürmüştür. Gelişmiş kapitalist ülkelerde mafya yok mu? Elbette var. Hem de diğerlerine göre kat kat büyüğüyle var. Örneğin, mafyanın isim babalığını yapan İtalya’da, mafya ekonomisinin büyüklüğü milli gelirin yüzde yirmisine yakın. Milano Ticaret Odasının araştırmasına göre, mafyanın İtalya’daki yıllık cirosu yaklaşık 133 milyar dolar.

Günümüzde dünyada kara para dolaşımının ve aklanmasının sağlandığı 55 mali cennet var. Örneğin Cayman Adaları dünyanın beşinci büyük bankacılık merkezi. Bu adadaki banka ve şirket sayısı, nüfustan bile fazla. Bu malî cennetlerden yönetilen para hacminin en az 3 trilyon dolarla dünyanın toplam gelirinin yüzde 15’ini bulduğu sanılıyor.

Büyük bankalar da, off-shore bankacılığı adı verilen sistemle, hem yüksek komisyonlar karşılığı kara para aklıyor hem de bu yolla elde edilen gelirlerle mafya örgütlerini finanse ediyor. Kara para bankacılık sisteminde aklanarak dolaşıyor ve hem yasal faaliyetlere (yani kapitalizmin güya temiz para kazandığı faaliyetlere) hem de yine yeraltının finansmanına akıyor. Kara paranın makbul yatırım araçları arasında devlet tahvilleri, hazine bonoları var. Pek çok ülkede mafya örgütleri devletin önemli borç kaynağı durumunda ve böylesi araçlar vesilesiyle hükümetlerin kısa vadeli ekonomik politikalarını belirlemede dahi etkili oluyorlar.

Mafya adı günlük dilde uyuşturucudan otoparklara ve okul servislerine dek uzanan geniş bir çerçeve üzerinden anılmaktadır. Ama aslında dünya genelinde en çok kâr edilen alan kuşkusuz uyuşturucudur. Üretimden satışa gelene kadar elde edilen kâr muazzam boyutlardadır. Mesela Kolombiya’da 14 sterlin olan kokainin kilosu Avrupa’ya 35.000 bin sterline, sokağa ise 70.000 sterline gelmektedir.

En büyük organizasyonların başında bir İtalyan mafyası olan Cosa Nostra gelmektedir. Cosa Nostra’nın bir kolu Amerika’ya uzanmakta, eroin piyasasının önemli bir bölümünü elinde tutmaktadır. Bünyesinde 180’den fazla mafya ailesini barındıran Cosa Nostra’nın yaklaşık 5.000 üyesi vardır. Çin’de Triadlar, uyuşturucu, fuhuş, kumar vb. çerçevede geniş ağı kapsamaktadır. Triadlar, Amsterdam, Londra, Manchester, New York ve San Francisco şehirlerinin de aralarında bulunduğu bir çok yerde faaliyet yürütmüşlerdir.

Napoli Camorra, Calabrion Ndranghate, Sacra Corona Unitad İtalya’da, Yakuza Japonya’da, Karteller Kolombiya’da, Organitzsya gibi mafya örgütleri de Rusya’da mevcuttur.[6]

Tayland’da uyuşturucudan elde edilen milyarlarca dolar mafya tarafından tekstil sanayiine yatırım yapılarak değerlendirilmiş durumda. Çin mafyası kara parayı serbest bölgeye akıtıyor ve yıllık iş hacmi 200 milyar dolar civarında. Rusya’da 1300 civarında olduğu tahmin edilen, birbirlerine karmaşık ilişkilerle bağlı mafya örgütleri ekonominin yüzde 40’ını, 35-40 bin işletmeyi, en az 400 bankayı kontrolünde tutuyor. Kimileri bu yüzden Rusya’daki sisteme “mafya kapitalizmi” diyor. Bu tanımlama gerçekliğin bir yönüne işaret etse de Rusya’da, Kolombiya’da ve daha pek çok ülkedeki mevcut sistemleri “mafya kapitalizmi” olarak niteleyenler aslında mafya ve kapitalizmin genelde nasıl iç içe geçtiğini anlamıyorlar.

Rus mafyasının, ülkede 2 binden fazla sanayi kuruluşunun kontrolünü ele geçirdiği sanılıyor. Rus İçişleri’nin Organize Suçlar Bürosu’ndan bir yetkili, özellikle ülkenin doğusunda ve Volga bölgesinde olmak üzere mafyanın kontrol ettiği 2 binden fazla sanayi kuruluşu olduğunu ve bunlardan 400’ünün ‘büyük ölçekli şirket’ olduğunu kaydetti. “Mafya liderleri paralarını bu işe yatırarak siyasi güç elde etmeyi amaçlıyor” diyen yetkili, Rusya’da yaklaşık olarak 450 mafya grubu olduğunu ve bu grupların içinde 12 bine yakın insanın yer aldığı tahmini de yaptı.

İTALYA(N) ÖRNEĞİ

Serge Hutin’den[7] Attila Tokatlı’ya[8] veya Murat Çulcu’dan[9] William Balsamo-George Carpozi Jr’ye[10] kadar Mafya’ya (ve özellikle de “İtalya(n)” versiyonuna) ilişkin iddialar muhtelif olsa da; “mafya” deyince İtalya(n) örneğine özel bir önem atfetmemek mümkün değil…

“Babaların ülkesi” İtalya’da, mafyanın “ülkenin en büyük işletmesine” dönüştüğü ve ülke ekonomisine yılda 128 milyar dolar “katkı yaptığı” ortaya çıktı. Ülkenin en büyük perakendeciler örgütü olan Confesercenti Birliği’nin 23 Ekim 2007’de yayımladığı rapora göre, kamuoyunda mafya olarak bilinen organize suç faaliyetlerinden ülkenin kasasına 128 milyar dolar giriyor.

İtalyan Esnaf Birliği’nin yayımladığı raporda İtalyan mafyasının, ülke ekonomisindeki üretimin yüzde 7’sini kontrol ettiği ifade edildi.

Confesercenti raporunda, bu rakamın İtalya’nın gayrısafi milli hasılasının yüzde 7’sine denk geldiğine ve organize suç faaliyetlerinin artık sadece küçük şirketleri değil büyük İtalyan şirketlerini de etkilediğine dikkat çekildi. “Mafya suç örgütlerinin ülkenin ekonomik sistemine sızmasının giderek büyümesi”ne dikkat çekilen raporda şu vurgu yapıldı: “Mafya sızmasından büyük İtalyan şirketleri de muaf değil. Özellikle de büyük altyapı projelerini üstlenen şirketler, mafyanın haraç almak için yaptığı şantajla karşılaşmaları hâlinde, bunu yetkililere bildirmektense, mafyayla anlaşma yoluna gitmeyi tercih ediyor. Sadece Napoli banliyölerindeki küçük şirketler değil, İtalyan borsasında yer alan Milano ya da Torino merkezli şirketler de artık mafyanın kurbanları arasında bulunuyor.”

Raporda, İtalyan şirketlerinin mafyaya ödedikleri “pizzo” adı verilen haracın da yıllık toplamının 40 milyar doları geçtiğinin altı çizildi. Ülkedeki 160 bin şirketin mafyaya pizzo ödediğinin tahmin edildiği belirtilerek, özellikle de güneydeki kentlerde faaliyet gösteren şirketlerin en çok pizzo ödeme baskısı altında kaldığı vurgulandı.

Yine raporda, “İtalyan şirketlerinin yüzde 20’si, ticaretlerini sorunsuz bir şekilde sürdürmek amacıyla mafyaya düzenli haraç ödüyor. Bu oran, ülkenin güneyindeki kentlerde daha da büyüyor. Örneğin mafyanın en etkin olduğu Sicilya’da, on şirketten sekizi mafyaya her ay düzenli haraç ödemesi yapıyor,” denildi.

Buna göre İtalyan mafyası günde 200 milyon euro kazanırken; mafyanın yıllık kazancı İtalya’nın en büyük enerji şirketi Eni’nin yıllık gelirine eşit, İtalya’nın dev otomobil şirketi Fiat’ın gelirlerinin 2, İtalyan Telekom’un gelirinin 10 katı büyüklüğünde…

Hesaplamalara göre İtalyan mafyası tefecilikten yıllık 30 milyar avro, haraçtan 10 milyar avro, hırsızlık ve soygundan 7 milyar avro, yolsuzluktan ise 13 milyar avro elde ederken; yıllık toplam kazancı ise 77.8 milyar avro olarak hesaplanıyor.

MAFYA’NIN TÜRKÇESİ

Mafya’nın Türkçesine yani Türkiye hâline gelince…

Ankara Ticaret Odasının yaptırdığı araştırmada, bugün Türkiye’de yeraltı ekonomisinin büyüklüğünün, 238 milyar dolar olan milli gelirin dörtte birine ulaştığı, yani 60 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor. Bu rakam Türkiye’nin 2004 yılı bütçesinin yarısından fazladır.

Ayrıca Birleşmiş Milletlerin yayınladığı bir rapora göre ise, çokuluslu suç örgütlerinin yasadışı faaliyetlerinden elde ettikleri gelir yıllık 1 trilyon dolar civarında. Yani neredeyse dünyadaki en yoksul 3 milyar insanın toplam geliri kadar.

Bu devasa rakamlar da ortaya açıkça koyuyor ki, mafya ne Türkiye’de ne de dünyada istisnai ya da arızi bir olgudur.

Türkiye’deki mafya gerçeği çeteleşme ile içi içe geçmiştir; bunu görmek için ekstra hiçbir dikkat gerekmez…

Şöyle etrafınıza bakın: Gün geçmiyor ki basından yeni bir çetenin varlığını öğrenmeyelim. Son bir habere göre 98 günde tam 38 çete çökertilmiş. Üstelik de kentlerimizin sokaklarında kol gezen üçer dörder kişilik kapkaç çeteleri dahil değil bu sayıya.

Hayatımızın her yanına el attılar, bizi sardılar, her yanımız çete oldu. Gümrük kapılarında “gümrük çeteleri”, sınırlarımızda “kaçakçılık çeteleri”, sokak aralarında “otopark çeteleri”, otellerimizde “fuhuş çeteleri”, eğlence yerlerimizde, okullarımızın önlerinde “uyuşturucu çeteleri”, hastanelerimizde “organ çeteleri”, ticari ilişkilerimizde “çek-senet çeteleri”, bürokrasiyle ilişkilerimizde “iş bitirme çeteleri”, silah zoruyla taşınmazlarımıza el koyan “emlak çeteleri” kuruldu.

Çeteleşme bu düzeye gelince çete üyeleri de gözle görülür bir değişim gösterdiler. Gazetelerden, yeni çetelerde emekli ya da faal subaylar, astsubaylar, uzman çavuşlar, polis müdürleri, polis memurları, gümrük müdürleri, gümrük memurları, hekimler gibi çeteleşme bağlamında varlıkları yadırganacak mesleklerden insanların da yer aldığını öğreniyoruz. Başka ülkelerde olsa bu durum büyük toplumsal/siyasal çalkantılara neden olur, bizde ise olmuyor. Olmuyor, çünkü biz karşılaştığımız her türlü kötülüğe karşı şerbetlenmişiz yıllar içinde.

Türkiye’de kayıt dışı dolaşan büyük miktarda para var. Bu miktarın 60 milyar dolar olduğu söyleniyor. Nereden geldiği, nereye konduğu, nereye uçtuğu belli olmayan bu para, gözünü hırs bürümüş birtakım insanların iştahını kabartıyor. Düşünebiliyor muyuz? Türkiye ekonomisinin motoru olan tekstil sektörünün en yetkili ağzı 3.5-4 milyon işçi istihdam ettiklerini söylerken, Çalışma Bakanı bu sektörde kayıtlı 760 bin işçi olduğunu söylüyor. Demek ki tekstilciler en azından 3 milyon insanı kayıt dışı çalıştırıyorlar. Dolayısıyla üretimlerinden sağladıkları kazancın önemli bir bölümü de kayıt dışı kalıyor. Yetkili ağızlara göre Türkiye ekonomisinin yarısı kayıt dışı.

Bir yandan çete faaliyetlerinden, kaçakçılıktan elde edilen yasa dışı gelirler, bir yandan yurtdışından gelen ne idüğü belirsiz sıcak paralar, bir yandan da kayıt dışı ekonomiden sağlanan rantlar bu büyük miktardaki “serseri” parayı besliyor.

Gözü dönmüş ve her meslekten birçok insan bu paradan bir parça koparıp asmirmek için yarışıyor. Bu para aynı zamanda da kitleselleşen ahlâksızlığın nedeni ve simgesi.

Serseri para ekonomisi kendi siyasetini, kendi toplumsal yaşamını, kendi kültürünü, kendi insan tipini yaratıyor. Bu insan tipine, bu kültürün yansımalarına hayatlarımızın hemen her alanında rastlıyoruz. Günlük yaşamlarımızda bize aykırı gelen, midemizi kaldıran, bizi boğan görüntülerden gözlerimizi ne kadar kaçırmak istesek de görmek zorunda kalıyoruz. Bu serseri “kültür” televizyon ekranlarına da hızla egemen oluyor; ekranlar bu “kültür” ün taşıyıcısı insanlar tarafından işgal ediliyor, kulaklarımızı tırmalayan şarkıları, şarkıcıları, türküleri, türkücüleri ve sunucuları; etik değerlerimizi parçalayan “güzelleri”, “zenginleri” ve sefahat âlemleri her gün yeniden evlerimize, odalarımıza doluyor. Bu “kültür”ün artık kendine özgü “edebiyatı” da, “dizileri” de, “sineması” da var.[11]

“Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar”ı gibi…

Gerçekten de Çatlı’dan Çakıcı’ya uzanan “müphem (olmayan)” serüveniyle Türkiye’deki mafya (çeteleşme) hâli ahtapotun kolları gibi dört yanı sarıp, sarmalamıştır…

Örneğin bir bölümü Türkiye’de çekilen Fransız filmi ‘Kurtlar İmparatorluğu’nun başrol oyuncusu Jean Reno filmin çekimleri için Türk mafyasından izin aldıklarını açıkladı. Filmin İspanya’da gösterime girmesi vesilesiyle El Pais gazetesine konuşan Reno, çekimlerde Türk hükümetinden, Türk mafyasından büyük yakınlık gördüğünü söyledi.

Reno, ülkücülerin de çekimlerde kendisine yardımcı olduğunu belirtti. Demecinde, mafyanın Türkiye’de yasadışı insan ticaretinde büyük söz sahibi olduğunu söyleyen Reno, filmin çekimlerini yapabilmek için bu çevrelerden izin almak zorunda kaldıklarını da itiraf etti…

Devlet yapısıyla hâlvet olması yanında, hayatımızın da doğrudan bir parçası olan mafya bu kadarla sınırlı değil… Mafyanın Türkiye hâline ilişkin birkaç çarpıcı örneği ardı ardına sıralayalım…

* TRT Ankara Vericiler Müdürlüğü’nün yaklaşık 1 milyon 100 bin YTL’lik motorin ve kalyak ihalesi sırasında dışarıda “bazı silahlı kişilerin” dolaşması dikkat çekti. Genel Müdür Vekili Ali Güney, İstanbul’daki bir toplantıyı gerekçe göstererek ihaleye katılmazken Genel Müdür Yardımcısı Mete Coşkun da, “rapor alarak” ihaleye girmedi….[12]

* Kamuoyunda “Karagümrük Çetesi” olarak tanınan Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin Uşak Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmasında Nuri Ergin, şöyle konuştu: “Uşak Cezaevi’nde Mustafa Saruhan’dan 5 milyar haraç istediğimiz iddia ediliyor. Ben her hafta cezaevi kantincisine 3-5 milyar harçlık veren kişiyim. Ben Nuri Ergin’im. Bakkal, limoncu, manav değilim. Bazı kişileri dolar manyağı yaptım. Ben milyon dolarlarla oynarım. 5 milyarlık haraç istemem. Uşak Cezaevi’nde kaldığım sürede 750 bin dolar para harcamışım…”[13]

* Alaattin Çakıcı, Uludağ’da 1995’te eski eşi Uğur Kılıç’ı öldürttüğü suçlamasıyla yargılandığı Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, yazar Orhan Pamuk korunurken, kendisine sahip çıkılmamasından yakındı. Çakıcı, iddianameden sonra, “Sürekli vatanı ana, devleti de ananın bir kolu gibi kolladım. ‘30 bin Kürt, 1 milyon Ermeni katledildi’ diyen yazar için herkes ayağa kalktı, bizim hakkımızı kimse aramayacak mı?” diye sordu.[14]

* Tevfik Ağansoy davasında ilk kez mahkemeye çıkan Alaattin Çakıcı, Ağansoy’un Alman gizli servisine bazı gizli bilgiler verdiğini ileri sürüp, “Devlete ihanet etti. PKK ile işbirliği ve eroin ticareti yaptı. Devlete ihanet eden babam da olsa hesap sormalıyım” dedi…[15]

* Bursa Emniyet Müdürlüğü’nün Ahmet Karakaş ve adamlarına yönelik mafya operasyonunda tutuklanan Bursa Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Aydın Yeşil’in üç kişinin ölümüyle sonuçlanan Otokop baskınını örtbas ettiği ileri sürüldü. Yeşil’le birlikte tutuklanan uzman çavuş Taşkın Akyün’ün, Jandarma İstihbarat Teşkilâtı personeli olduğu ortaya çıktı…[16]

UYUŞTURUCU DÜNYASI

Mafyanın Türkiye ve dünyadaki muhtelif etkinlik alanların en başında gelenlerinden birisi de uyuşturucudur. (Ve unutulmamalıdır ki, uyuşturucu işinde boylu boyunca CIA’nın olduğu da bir “sır” değildir.[17])

Bunu somut olgularla ifade edersek, 1996 yılı verilerine göre, “Tüm dünyada uyuşturucu ticaretinden elde edilen yıllık gelirin 750 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.”[18]

Ayrıca IMF, bütün dünyadaki üretimi 39 trilyon dolar hesaplıyor. Bu 39 trilyonun 9 trilyon doları yer altı ekonomisinden elde edilmektedir. OECD’nin yaptığı araştırmalarda, dünyada aklanan uyuşturucu gelirinin 1995 yılında 1 trilyon 100 milyar olduğu belirtilmiştir. Bir de aklanmayan kısım olduğu düşünülürse, dünya uyuşturucu cirosunun 1.5 trilyona yaklaştığı saptanabilir. IMF, 1994 yılında dünya ihracatının 4.2 trilyon dolar olduğunu belirtiyor. Demek ki, uyuşturucu ticaretinin payı, üçte biri bulmuştur. Yer altı ekonomisinin uyuşturucu dışındaki ihracatı da katılırsa, bu oran yüzde 40’lara ulaşıyor.

Kapitalizm artık suç ekonomisine dönüşmüştür. ABD’deki General Counting Office’in verileri çok çarpıcıdır; bütün dünyada aklanan paranın yüzde 60’ı ABD’de beyazlatılıyor. Avusturyalı iktisatçı Schneider’in yaptığı araştırmaya göre, gelişmiş ülkelerde yeraltı faaliyetleri, GSYİH’nın yüzde 15’ini bulmuştur. Gelişmemiş kapitalist ülkelerde ise, bu oran üçte bire, yani yüzde 30’ların üstüne kadar yükselmiştir. Uyuşturucu ve beyaz kadın ticareti ile kumarın büyük sektör hâline geldiği Nijerya ve Tayland gibi ülkelerde oran yüzde 70’in üzerine çıkmaktadır…[19]

Ayrıca şunları da eklemeden geçmeyelim: BM Suç ve Uyuşturucuyla Mücadele Kurumu Müdürü Antonio Maria Costa kokain tüketiminin arttığı Batı Avrupa ile dünyanın bir numaralı afyon üreticisi Afganistan’ın bu mücadelenin zayıf halkaları olduğunu belirtti. BM’nin raporunda, dünyada hintkeneviri tüketiminin de arttığına dikkat çekildi.

Rapora göre dünyada en yaygın uyuşturucu hintkeneviri. 2004 yılında dünyada yaklaşık 162 milyon kişi en azından bir kere hintkeneviri içti. Bu sayı, 15-64 yaş arasındaki dünya nüfusunun yüzde 4’ü demek.

“Dünyada uyuşturucudan elde edilen gelirin miktarı 429 milyar dolar; bunun 13 milyar doları üretim, 94 milyar doları toptan satış ve 322 milyar doları ise perakende satış piyasasında döndü,”[20] denirken; Jessica Williams’a göre de, dünyadaki yasadışı uyuşturucu pazarı 400 milyar dolar civarındadır; ve 15 yaşındaki İngilizler’in yarısı uyuşturucu kullanmaktadır.[21]

Ayrıca İran’da sayıları 250 bin ila 300 bin arasında olduğu tahmin edilen uyuşturucu bağımlısının yaşamı tehlike altında. İran’ın resmi verilerine göre, bu sayı İran’daki uyuşturucu kullanıcılarının yüzde 12’sine denk geliyor. İran genelinde uyuşturucu kullanıcılarının sayısının ise 7 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.

Geçerken ekleyelim: Avrupa Konseyi’nin organize suçlara ilişkin olarak hazırladığı rapor, Türkiye’deki suç örgütlerinin eroin kaçakçılığından insan ticaretine kadar hemen her alanda etkin olduğunu gösterdi. Avrupa genelinde organize suçlara ilişkin veri ve değerlendirmeler içeren rapora göre, Türk suç örgütleri Avrupa’da “eroin pazarında” etkin. Özellikle de Almanya’da bu pazarın Türklerin egemenliğinde olduğu vurgulanıyor. Türk suç örgütlerinin etkin oldukları diğer iki ülkenin ise Hollanda ve Britanya oldukları rapor edildi.

Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülkeye ilişkin raporda, Almanya’da eroin kaçakçılığının Türk mafyasının elinde olduğu, eroinin İngiltere ve Hollanda’da faaliyet gösteren Türk mafyası tarafından sokulduğu, Hollanda’da uyuşturucu kaçakçılığından suçlananların yüzde 11’inin Türk olduğu belirtildi.

Ayrıca Türkiye, Asya’dan Avrupa’ya aktarılan uyuşturucu ticaretinin en önemli geçiş noktalarından gösterilirken İstanbul’da ele geçirilen uyuşturucu miktarı korkutucu boyutlara ulaştı. Türkiye’de 2006 yılında, 10 ton 300 kilogram eroin ele geçirildi. Bu miktar 25 üyesi bulunan AB’nin üzerinde yer alıyor. Rakamlar yakalanan eroinin yüzde 50’sinin İstanbul’da ele geçirildiğini gösteriyor.

TÜRKİYE’DE UYUŞTURUCUNUN BOYUTLARI

Bu noktada uyuşturucu olgusunun Türkiye boyutu üzerine yoğunlaşacak olursak…

Neo-liberal talan ve yıkım Türkiye’sinde uyuşturucu kullanımında (ve elbette ticaretinde!) bir patlama yaşanmaktadır…

Mesela… Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi’nin raporuna göre, “Türkiye’de öğrencilerin yüzde 10’u uyuşturucu kullanıyor”!

Türk Eğitim-Sen’in 2004’te 42 ilde yaptırdığı ankete göre, “Her 5 liseliden biri madde bağımlısı”!

Emniyet raporunda çocuklarda uyuşturucu kullanımındaki artışa dikkat çekilerek, “Madde bağımlıları her yıl yüzde 5 ile 10 arasında artıyor” denildi!

İstanbul Emniyet Müdürlüğü verilerine göre, uyuşturucuya başlama yaşı ise 12’ye düştü!

Türkiye’de uyuşturucu kullanma yaşı 12’ye düşerken, önceki yıllara göre kullanım oranının yüzde 100 artış gösterdiği belirlendi!

2006 yılında Emniyet’in açıklamasına göre maddeyi ilk deneme yaşları ise şöyle: Esrar: 17… Eroin: 24… Kokain: 26… Uçucu madde: 14… Ecstacy: 22…

Türkiye’de ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki öğrencilerin yüzde 3’ü esrar, yüzde 2’si uçucu madde, yüzde 35’i alkol, yüzde 18’i de sigara kullanıyor!

Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu Türkiye’de 200 bin civarında uyuşturucu madde bağımlısı bulunduğunu, 1998 yılından beri uyuşturucu hap kullanımının ciddi oranda arttığını açıkladı!

İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan alınan verilere göre 2000-2005 yılları arasında kuruma intikal eden şüpheli ölüm olaylarından 307’sinin uyuşturucu maddeden kaynaklandığı belirtildi. 2000 yılında 55, 2001 yılında 63 ve 2002 yılında 31 kişi uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybederken bu rakam 2003 yılında 44’e, 2004 yılında 52’ye, 2005 yılında 62’ye yükseldi!

Türkiye’de 2006 yılında yapılan uyuşturucu operasyonlarında 23 tondan fazla esrar, 10 tondan fazla eroin ve 77 kilo kokain ele geçirildi. Emniyet raporunda, el konulan eroinin “rekor” seviyede olduğu belirtildi!

Ve nihayet ABD’nin ‘2007 Uyuşturucu Raporu’ndan: Güneydoğu Asya’dan gelen uyuşturucunun Avrupa’ya ulaştırılmasında ana geçiş yolu Türkiye… ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2007 yılı ‘Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu’nda Türkiye, “Güneydoğu Asya’dan gelen uyuşturucunun Avrupa’ya taşındığı ana geçiş yolu” olarak tanımlandı. Raporda Türkiye üzerinden geçirilen eroinin büyük kısmının Batı Avrupa’ya sokulduğu, ayrıca uyuşturucunun az bir kısmının ABD’ye ulaştırıldığı tespiti yer aldı!

VE NİHAYET!

Mustafa Sönmez, “Kapitalizm varsa mafya da olacaktır,” derken Kazım Kanat da ekliyor: “En büyük mafya devlettir”![22]

Evet “nihayetinde” söylenebilecek şey bu kadar kısa ve net!

Susurluk-Şemdinli-Ergenekon’un hatırlatılarak belki bir kez daha şunları tekrarlamak yararlı olabilir:[23] Sürdürülemez bir asalaklık olarak kapitalist sistem mafyalaşmaktadır ve sanallaşmaktadır…

Tıpkı Jean Ziegler’in dediği gibi: “Bir hayalet: örgütlü suç…

Suç örgütleri, kapitalist üretim biçiminin en ileri aşamasını ve özünü oluştururlar ve günümüz kapitalist toplumunu yönetenlerin dokunulmazlığından beslenir…

Büyük ‘babalar’ maskeyle dolaşırlar, gün ışığına çıkmaktan nefret ederler: onların dünyası alacakaranlıktır. Mahkemelerde görülmeleri nadirdir, yalanlarını yakalayabilen yargıç yok gibidir. Sayılı birkaç kişi dışında gerçek adlarını bilen yoktur. Kısaca suratı olmayan insanlardır…”[24]

Ve nihayet kapitalizmin çürümesiyle yükselen “Mafios dalga da devletin resmi kurumlarını kemirirken gizli devleti güçlendirir. ‘Hukuksuzluk alanları’ büyük insan topluluklarının dışlanmışlığı ile beslenir…”[25]

Yerküredeki mafya’nın ve Türkiye’deki hâlinin de özeti, olsa olsa budur, böyledir; yani çürüyen/ çürüten kapitalizmin “olağanı”dır…

9 Şubat 2008 12:11:53, Ankara.

N O T L A R

1) Gorgias.

2) Nazım Yıldırım, “Mafya Kapitalizmin Hamurundadır”, Marksist Tutum, Şubat 2005.

3) Tomas Lappalainen, Mafya, Çev: Ali Arda, Yerdeniz Yay., 2005.

4) Abidin Parıltı, “Şiddetin Yasası: Mafya”, Radikal Kitap, Yıl:4, No:252, 13 Ocak 2006, s.14.

5) Metin Ercan, “Suç Ekonomisiyle Mücadele”, Radikal, 26 Aralık 2007, s.15.

6) “Sistemin Karanlık Yüzü: Mafyalar ve Kapitalizm”, Barikat Dergisi, No:45, Kasım 2006, s.10-11.

7) Serge Hutin, Gizli Cemiyetler, çev: Mehmet Arık, Anıl Yay., 1965, s.112-114.

8) Attila Tokatlı, Eski Büyücülerden Çağdaş Darbecilere Gizli Örgütler, Hürriyet Yay., 1979, s.163-165.

9) Murat Çulcu, Mafia Üzerine Notlar, Kastaş Yay., 1998, s.12-47.

10) William Balsamo-George Carpozi Jr, Organize Suç A.Ş. – Mafyanın 100 Yıllık Tarihi, çev: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, 1999.

11) Deniz Kavukçuoğlu, “Her Yanımız Çete”, Cumhuriyet, 12 Mart 2006, s.17.

12) “İçeride İhale, Dışarıda Mafya”, Cumhuriyet, 12 Ocak 2007, s.4.

13) Taşkın Özler, “180 Sanıklı Karagümrük Çetesi Davası… Nuri Ergin: Bazılarını Dolar Manyağı Yaptım”, Cumhuriyet, 16 Şubat 2006, s.3.

14) “Çakıcı, ‘Pamuk Gibi’ Olmak İstiyormuş!”, Radikal, 22 Aralık 2005, s.8.

15) “Alaattin Çakıcı: İslâmcılar Yargıyı Siyasallaştırdı”, Cumhuriyet, 23 Mart 2006, s.3.

16) Soner Arıkanoğlu, “Albay Yeşil Telefona Takılmış”, Radikal, 10 Mart 2006, s.9.

17) Bkz: Alexander Cockburn-Jeffrey St. Clair, Kirli Beyaz, çev:Arif Başaran, Gelenek Yay., 2004.

18) Martin Booth, Haşhaşdan Eroine-Uyuşturucunun 6000 Yıllık Öyküsü, çev: Özden Arıkan, Sabah Kitapları, 1997, s.300.

19) Doğu Perinçek, Mafyokrasi – Emperyalist Kapitalist Sistemin Mafyalaşması ve Türkiye, Kaynak Yay., 2004, s.45-46.

20) Zihni Erdem, “Türkiye Uyuşturucu Üretilen Ülke Oldu”, Radikal, 8 Kasım 2007, s.5.

21) Jessica Williams, Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek, Aykırı Yay.

22) Kazım Kanat, “En Büyük Mafya Devlettir”, Karizma Dergisi, Yıl:6, No:21, Ocak-Şubat-Mart 2005, s.83-92.

23) Bkz: Sibel Özbudun-Temel Demirer-Jean Claude Grimal-Guilemette de Véricourt, Mafya Narkoekonomi ve Susurluk/ Şemdinli, Ütopya Yayınevi, 2006;Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Derin” Milliyetçiliğin Siyasal İktisadı, Ütopya Yayınevi, 2006.

24) Jean Ziegler, Suçun Derebeyleri-Demokrasiye Karşı Yeni Mafyalar, çev: Ali Cevat Akkoyunlu, Doğan Kitap, 1999, s.13.

25) Suat Parlar, Kirli İşler İmparatorluğu-Uyuşturucu Kaçakçılığı, Mafya, Devlet, 2’inci baskı, Mep Kitap, 2006, s.16.

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter