İstanbul’da sergilen güç, bastırma ve ezme gösterisi, ancak tek bir kelimeyle özetlenebilir: Vahşet!
İstanbul, 1 Mayıs şafağında adeta yeniden işgal edildi. Taksim, çevresinde oluşturulan güçle tam anlamıyla ablukaya alındı. İşçiler, emekçiler, devrimciler daha toplanma ve yürüyüşe geçmeden bastırıldı. Biber ve diğer kimyasal gazlarla, sıkılan tazyikli sularla… Tam donanımlı, beyni, yüreği insan, işçi, emekçi ve genel “sol muhalif” düşmanlığıyla teslim alınmış polislerle İstanbul sokaklarında canlı adına ne varsa her şey bastırıldı, ezildi. Hastaneler bile bu vahşetten nasibini aldı… O kadar zehirli, kimyasal gazlar atıldı ki kalp krizi geçirenler, soluksuz kalanlar az olmadı. Yapılan resmi açıklamalara göre 38 kişi yaralandı, 530 kişi gözaltına alındı.
Bunlar resmi rakamlar… Ya rakamlara sığmayan, TV ekranlarından tüm dünyaya, insanların yüreğine işleyen vahşet görüntüleri, TC’nin işçi ve insan düşmanı yüzünün özlü ifadesi değilse nedir?
Peki, İstanbul sokaklarında sergilenen 1 Mayıs vahşeti, salt bir güç gösterisi mi? Dizginlerinden boşalmış bu kudurganlık salt devletin devletliğini, olmayan “itibarını” kurtarma operasyonu mu?
Peki, TV ekranlarından milyonların beynine, yüreğine işleyen vahşet görüntülerinin özü, 1977 1 Mayısında 37 işçiyi katleden “gizli” devletin, daha açık ve “yasal” yaftasını almış güncel versiyonu, hem de daha vahşi ve kinci bir versiyonu değilse nedir?
Geçen yıl da İstanbul sokaklarını kana boyadılar. Geçen yıl da İstanbul, devlet terörünü soludu… Ama Emekçilerin Taksim Meydanına girişini önleyemedi. Geçen bu bir yıl boyunca belli ki derslerine iyi çalışmışlar, diğer illerden ve Jandarmadan aldıkları takviye güçle Taksim’i abluka altında tutmayı başardılar. Kimse giremedi Takim’e…
Vahşette kararlılık gösterisi, TC’nin kuruluş ve var oluş özelliklerinin bir özetidir. Vahşet “yasallaşmış” ve sokağa inmiştir! Bu, aynı zamanda toplumsal sorunları, toplumsal muhalefeti “yönetme” çizgisi ve pratiğidir!
Bu vahşi saldırı ve bastırma hareketinin güncel boyutları da var: SSGSS yasasından sonra emekçilerin diğer haklarını gasp eden, geleceklerini karartan, düzeni tekeller ve sermaye lehine yeniden düzenlemeyi hedefleyen girişimler gündeme gelecek… Bu vahşi batırma saldırısıyla bu girişimlerin önü şimdiden düzlenmek istenmektedir…
Ama esas olarak işçilere, emekçilere, yoksullarla, kısacası “ayak takımına” verilmek istenen mesaj, bilinçlerine ve bilinçaltlarına işlenmek istenen mesaj şudur:
“Siz ancak ayak takımı olarak kalmaya, köle olarak efendilerinize hizmet vermeye, efendilerinizin kırbacını sırtınızda yemeye mahkûmsunuz! Buna itiraz ve isyanın karşılığı daha fazla kırbaç, hatta ölümdür!”
Devlet, 1 Mayıs 1977 katliamcı çizgisini, Cumhuriyetin özü olan 12 Eylül faşizmini, onun her düzeydeki kurumlaşmasını sürdürme, bu konuda gedik açtırmama kararındadır! AKP hükümeti de devlete ve esas iktidar güçlerine kendini kabul ettirme refleksiyle şiddeti daha da artırmış ve sınırsızlaştırmıştır!
1 Mayıs saldırılarının bir boyutu daha var: Bu vahşi saldırılar, “rutin dışına” çıkan bir uygulama değil, devletin özünün bir kez daha kendisini konuşturmasıdır! Bu anlamda bu saldırılar gösterisi, aynı zamanda Türkiye’de reformist, düzen içi hayallere de ölümcül bir darbe niteliğindedir! Düzenle uzlaşma hayali içinde olan sendika “ağaları”, düzen içi çözüm arayışı içinde olan partiler, bu dersi alıp özümseyecekler mi? Sanmıyoruz!
Kısacası, TC, İstanbul sokaklarına kendi özünü emekçi, işçi, halk ve insan düşmanı kimliğini kustu; her gün Kürdistan’da Newrozlarda yaptığı gibi…
Bu gerçekliğin dersi çok açık: TC devleti özel savaşçı sömürgeci faşist bir devlettir. Demokrasi sorunu, en sıradan demokratik ve sosyal hak sorunları, Kürdistan ulusal sorunu birer devrim sorunlarıdır; ancak devrimci mücadele ve devrimci iktidar perspektifiyle başarılı bir sonuç elde edebilir! Gerisi laf u güzaftan öte sınırsız şiddet ve vahşete basamak olmaktan başka bir şey değildir!
TC’nin vahşetini kınarken işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin direnişlerini selamlıyoruz!
1 Mayıs 2008
SOYYALİST-ŞOREŞGER
(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)