Burjuva düzen iktidarı bugün gelinen yerde, son dönemlerin en büyük hak gasplarını yapmaya yönelmiştir. Bu hak gaspları işçi sınıfının kan ve can bedeli ödeyerek kazanmış olduğu sosyal-siyasal hakların, yavaş, yavaş çalınıp un ufak edilerek elimizden tek tek alındığı bir süreç haline geldi.
Öncelikle İMF reçetelerini AKP eliyle devreye sokan sermaye düzeni, başat iş olarak Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) özelleştirmesini koydu. Bu alanlar içerisinde SEKA Selüloz Kağıt Fabrikası, Seydişehir Alemünyum, Et ve Balık Kurumları, Telekom, vb. gibi kamuya ait yerler özelleştirilirken, dahası kamuya bağlı bulunan diğer iş sahaları da özelleştirme kapsamı içerisinde satılmayı beklemektedir. Hâlbuki özelleştirme kapsamına alınan bu fabrikaların zarar ettiği söylense de bu işletmelerin tam tersine en çok karlı işletmeler olduğunu artık hepimiz biliyoruz. İMF emrediyor, AKP uyguluyor.
Aslında sermaye, özelleştirmeler temelinde işçilerin birlik ve dayanışma içerisinde oldukları sendikal örgütlülüklerini yok etmeyi, ortak hareket edebilme olanaklarını tümden tasfiyeyi amaçlamaktadır. Beraberin de işsizliğin artmasını sağlamakta ve yoksulluğa yoksulluk katmaktadır.
Bununla beraber sosyal güvenliğimizi tehdit eden SSGGS yasa tasarısı meclisten geçti. Bu yasa tasarısına karşı işçi ve emekçiler alanlara çıktılar. Her türlü sarı sendikal ihanetin engellerine takılsalar de bu engelleri aşmanın yollarını hep zorladılar. 13-14 Mart iş bırakma eylemleri, 1 Nisan Okmeydanı ve 6 Nisan Kadıköy mitingleriyle bu yasa tasarısının geri çekilmesi için harekete geçtiler. Türk iş bünyesinde çatırdamaların olması artık tabandan işçilerin sarı sendikaları zorlamaya başlaması anlamına gelir bu da önemli bir adımdır.
En son DİSK, KESK ve TÜRK-İŞ’inde içinde bulundukları “Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun da bileşeni oldukları 1 Mayıs Taksim çıkışında yine sendikalar ihanet ederek geri çekildiler. Bu sendikal ihanete rağmen işçi ve emekçiler Taksim’i zorladılar. Türk-iş 1 Mayıs öncesi Taksim kararından vazgeçmiş ve bunun üzerine Türk-iş merkezi ve bazı şubeleri Türk-İş’in almış olduğu bu tutarsız kararı dinlemeyeceklerini belirtmiş ve 1 Mayıs’ta yerlerini almışlardı.
Şimdi sırada ise AKP hükümeti meclisten “Kıdem Tazminatının” gaspı ve “Personel Rejimi Yasa” tasarısını geçirmeyi planlamaktadır. Bu yasaların geçmesi elimizde kalan kırıntılarında alınması demektir. Uzun yıllar emek verip hak ettiğimiz kıdem tazminatlarımız artık tarih olmayı bekliyor. Dahası hem kapsadığı personelin hem de eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinden yararlanan işçi ve emekçi kitlelerin zararına olacak olan personel rejimi yasasıyla sermaye düzeni, elimizde ne varsa alacak. Bu yasaların geçmesini önlemek bizim elimizde. Daha sonra keşke izin vermeseydik; söylemlerine düşmeden şimdiden harekete geçmeliyiz.
Bundan 38 yıl önce Türkiye işçi sınıfı bir tarih yazdı. Bu tarih şanlı 15-16 Haziran işçi direnişidir. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma içinde hareket ettikleri sendikaları kapatılmak isteniyor, sınıfın sendikal anlamda da olsa önderlik arayışı boğulmak isteniyordu. İşçiler DİSK çatısı altında toplanıyor, örgütleniyor. O dönemlerin Adalet Partisi (AP) hükümeti bu amaçla 274-275 sayılı kanunları değiştiren bir yasa tasarısını 11 Haziran’da parlamentodan geçirdi. Tasarı işçilerin sendika seçme özgürlüğünü ortadan kaldırıyordu. Hedeflenen, DİSK’in işçiler üzerinde güçlenen etkisini kırmak, sınıfa o dönemlerde devlet eliyle kurulan sarı sendika TÜRK-İŞ’ten başka seçenek tanımamaktı.
15 Haziran günü, DİSK’e bağlı Maden-İş, Lastik İş, Kimya-İş, ve Gıda-İş vb. gibi sendikaların temsilcileri, Türkiye’yi iki gün yerinden oynatacak büyük direniş hareketini başlattılar. İlk bakışta her günkü gibi bir gündü. İşçiler fabrikalarına girdiler, kartlarını bastılar, iş elbiselerini giydiler. İki saat sonra makineler sustu. Hepsi aynı dilden konuşan koca bir ordunun neferleri kollar halinde sokaklara aktılar. İstanbul’un Kartal, Bakırköy, Sağmalcılar, Levent, Topçular, ve Eyüp bölgeleri ile İzmit’te, 115 fabrikadan 75 bini aşkın işçi caddeleri ve meydanları fethe çıktı. Kimler yoktu ki, Türk Demir Döküm, Sungurlar, Otosan, Singer, Arçelik, Hoover, Rabak, Profilo, Philips, Elektro Metal, Uzel Traktör, Magirus, AEG-Eti, Türk-Kablo, Aygaz, Grundig, Simko, Auer, Çelik Endüstri, DMO, Aksan, Eas, Türkeli, Gıslaved, Derby Lastik, Emayetaş… fabrikalarının işçileri. Polis barikatlarını yara yara çatışa, çatışa, yürüdüler, ölülerde oldu ama bu kitleyi daha da kızdırdı, kolluk güçleri korkularından kaçacak delik aradılar. İşçiler valiliği bastılar, İstanbul’un her iki tarafından akan bu işçi selinin birleşmesini önlemek için hükümet yetkilileri çareyi Galata ve Unkapanı köprülerini açmakta buldu. Avrupa ve Anadolu yakaları arasında tur yapan vapurlar bağlanmıştı. Asker ve kolluk güçlerinin saldırısı sonucu üç işçi kardeşimizin hayatını kaybettiği bu şanlı işçi direnişinin sonucunda AP hükümeti yasayı meclisten geri çekmek zorunda kaldı.
Bu şanlı işçi direnişi bize tabandan işçilerin örgütlü öncülüğünün bir göstergesi olduğunu göstermiştir. İşçi sınıfının öfkesinin patladığı bu mecra da hak alıcı bir mücadele zemini bize o zamanlardan döşenmiştir. Bu Şanlı 15-16 Haziran işçi direnişinden dersler alarak, elimizde olan haklarımıza sahip çıkarak, işçi aleyhine yeni çıkarılmak istenen yasa tasarılarını patronlar lehine çevirmemek için, hemen harekete geçmeli ve bu yasaları sermayenin kafasına çalmalıyız. İşçi sınıfının yumruğunu tadan sermaye düzenine 15-16 Haziran işçi direnişinde gereken yanıt verilmiştir. 15-16 Haziran büyük işçi direnişi bize hala yol göstermeye devam ediyor.