0 0
Read Time:19 Minute, 32 Second
SINIFLAR VE SINIF SAVASIMI (2)

Marks’ın unlu "isçi sınıfı tarihin öznesidir" saptamasında olduğu gibi, Leninist parti anlayışına göre, partinin de sınıf savaşımının öznesi olduğunu söylemek, bizi hemen hemen ayni belirlemeye götürür.

Sınıflı toplumların son aşamasında yer alan iki sınıfın, proletarya ile burjuvazinin birbirlerine karşı olan mücadeleleri örgütlü yapılar içinde gelişir, hayat bulur. Sınıf savaşımı salt isçi sınıfı ile burjuvazinin göğüs göğüse çarpışmasıyla değil, çeşitli yöntemler ile gerçekleşir. Bu yöntemler kimi zaman grevler, kimi zaman siyasal taleplerle birleşmiş ya da birleşmeye aday ekonomik talepler, kimi zaman silahlı eylemler, kimi zaman da bunlardan farklı bir yöntemin cepheye sürülmesiyle gerçekleşir. Parti de bu yöntemlerin başında yer alan hatta belirleyiciliğiyle önde gelen bir mücadele aracıdır. Ağırlıklı olarak parti kavramı bir mücadelenin ana bicimidir. Belirleyicisidir. Yukarıda yazılan yöntemlerin yani mücadele biçimlerinin ana merkezidir, yönlendiricisidir.

1848 Alman Devrimi yenilgisinin ardından Marks ve Engels, Alman Devrimi yenilgisinin temelinde isçi sınıfının bağımsızlığını koruyamaması olduğunu, bu nedenle de yeni bir yenilgi yaşamamak yani 1848’de olduğu gibi burjuvazinin kuyruğuna takılmamak ve sömürülmemek için işçi sınıfının en örgütlü, ünite ve en bağımsız bir yapı seklinde örgütlenmesi gerektiğini tespit etmişlerdir.

Bu nedenle işçi sınıfı yığın olarak yer aldığı, sınırlarının nerde başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir parti yerine işçi sınıfının diğer partilerden sınıfsal konumu gereği ayrıldığı, üyelik temelinde ve örgütlü bir yapıya kavuşması gerekmektedir. Bu yapının literatürdeki karşılığı ise partidir.

PARTI NEDIR? SINIF MUCADELESINDEKI ANLAMI VE YERI NEDIR?

Parti nedir? Nelerden oluşur, nasıl bir kimlik içerir ve nasıl bir içeriğe sahiptir? Ne tur eylemliliklerde bulunur? Sınıf mücadelesi içindeki yeri ve önemi var mıdır? Öncelikle bunları tartışmak gerekmektedir. Çünkü bir partinin eylemliliği o partinin niteliğini belirler. Günümüzde işçi sınıfının partisi yani siyasal temsilcisi iddiası ile yola çıkan örgütlülüklere ve bu temeldeki yapılara bakarak partinin ne olduğu, ne olması gerektiği konusunda bir netlik olmadığını, herkesin işçi sınıfının bu temel sorununa durduğu yerden baktığı ve ona göre değerlendirdiği görülmektedir. Temel nokta konusunda yanlış bir belirlemeyle yola çıkıldıktan sonra kaçınılmaz olarak gidilen yol da farklı olacaktır. Bu doğrultuda yola çıkış amacı bir noktadan sonra belirleyiciliğini kaybeder, yerine amaca uygun araçlar olup olmadığı ve nasıl gidildiği sorusu gelir.

Parti tanımı konusunda çeşitli görüşler öne sürülmüştür, bunlardan bazıları şunlardır;

Devlet iktidarını almak ve yönetmek isteyen bir siyasal topluluk,- ayni ideolojik amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren örgütlü bir yapı, bir sınıfın temsilcisi olarak siyasal alanda yer alan geniş kapsamlı bir örgütlülük, gibi tanımlardır. Ancak genişletilmiş ve hemen hemen her komünistin üzerinde anlaşacağı, kabul görmüş diğer bir tanım ise partinin, işçi sınıfının en yetenekli, en savaşçı, en bilinçli kesimlerinden oluşan kesimlerinin bir araya geldiği örgütlü, siyasal iktidarı almayı ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete son vererek, üretim araçlarını toplumsallaştırmayı hedefleyen bir yapı olduğudur.

Bugünkü anlamıyla parti kavramı 19. yy. da ortaya çıkmıştır. Yani programı, kuralları, organları olan bir yapının ortaya çıkısı ancak 19. yy. da olmuştur.

Ekim devriminden sonra ise Leninist parti anlayışı olarak kabul gören ve hemen hemen bütün devrimci Marksist çevrelerce kabul gören anlayışın temel noktası sınıf savaşımının iradi müdahaleyi içerdiği yönünde olmuştur. İradi müdahaleden kasıt, partinin iradi müdahalesidir.

DMP’nin ( Devrimci Marksist partinin) ya da ISP’nin ( İşçi Sınıfı Partisi’nin ) genel anlayışı Leninist bir kimlikle yapılanarak hedefinin merkezine siyasal iktidarı koymak olmalıdır. Ancak, sadece bu değil, ayni zamanda toplumsal değişikliği gerçekleştirme faaliyeti de birincil hedef olarak öne koyulmalıdır ve burjuva sistemiyle entegre olmak en başından reddedilmelidir. Leninist anlayış DMP’nin burjuva sistemini yıkmak görevinin, bu partinin sistemle birleşmesine en büyük engel olduğu bilincinin hep taşınmasını gerektirmektedir.

Bilincin dışardan taşınması teorik olarak Marksistlerin gündemine girdiği günden beri sürekli olarak gerek "cenahımızda" gerekse karşı saflarda sürekli tartışma yaratmış bir konudur. Dönem dönem işçi sınıfına dışardan bilinç taşınmayacağı görüşü öne çıkar, yaşanan yenilgiler de buna kanıt olarak ortaya sunulur. Çünkü burjuvazi kullandığı savaş taktikleri ile işçi sınıfının öncüsüne geri adim attırmıştır, işçi sınıfı kendi mücadelesini kavrayamamış, çncüsü ile birleşememiştir. dönem dönem de bilincin dışardan verileceği savunulur, çünkü görece rahat bir doneme kavuşulmuş, burjuvazi tırnaklarını tezgahın arkasına saklamış, işçi sınıfı öncüsüyle kucaklaşmıştır.

DMP işçi sınıfının devrimci rolünü ancak bilincin dışardan verilmesi ile tarih sahnesinde oynamaya başlayabileceğini, işçi sınıfının kendiliğinden eylemlerinin ancak ekonomizme götüreceğini belirtmek isterim. Fakat bilincin dışardan verilmesi en başından en sonuna kadar yetki ve karar mekanizmalarının işçi sınıfından ayrı tutulup, işçi sınıfı üyelerinin sadece hareket eden bir kütle olarak algılanması değildir. Sözgelimi Lenin, 1903’te işçilerin il komitelerine alınmalarının sadece eğitim amacı taşımadığını, ayni zamanda siyasal bir görev olduğunu, her iki aydın üyeye karşılık sekiz işçi üye kaydetmek gerektiğini, 1905 yılı kasım ayında ise her komünist aydına karşılık birkaç yüz komünist işçi kaydetmek gerektiğini söyler.

İşçi sınıfının, kendiliğinden eylemlerinin, bütünün parçası olmasından dolayı önemi vardır. Ancak kendiliğinden eylemlerin devrimci bir sonuç doğurabilmesinin bilinç ve Marks’ın belirttiği örgütlülük düzeyine bağlı olduğunu vurgulamak gerekir. Bu örgütlülük düzeyi de işçi sınıfı içinde çalışılması ve işçi sınıfı üyelerinin mücadelenin içine katılmasıyla gerçekleşir.

Bilindiği gibi proletarya en ileri teori ile hazırlanmış, devrim yapabilmek için bir öncüye gereksinim duyar. Bu öncü ise bilinçli ve örgütlülüğü sürekli olan bir siyasi yapı olmalıdır. Bu yapı Leninist parti anlayışında ise yetenekli, kendini devrime adamış, düşmanın askeri gücüne karşı uzmanlaşmış bir kadro anlayışı demektir. Bu mücadelenin bütün alanlarında genel anlamı ile karşı saldırıyı göğüsleyebilecek bir örgütlülük demektir. Parti temsil ettiği sınıf olan proletarya ile sıkı bağlara sahip olmalıdır. Bu bağlar ne yenilgi ne de taktiksel olarak geri adim atılan dönemlerde bile kopmamalıdır, güçlendirilmelidir. Kendi kabuğunda yasayan tek hücreli bir canlı örneği gibi değil, çoğalan bir canlı türü gibi olmalıdır.

Partinin kendine ait, kendini diğerlerinden ayıran temel özelliklerinden biri de burjuvazi ile ayni yörüngede dönen oportünist ve reformist eğilimlerden kendini net ve kalın çizgilerle ayırmasıdır. Çünkü burjuvazi kendi egemenliğini sürdürürken, işçi sınıfının içinden ve onun temsilcilerinden insan ya da parti devşirmeye çalışır. Bu devşirme zora dayandığı gibi, aristokratlaştırmaya da dayanır. Partinin ismi, üyelerinin sınıfsal yapısı burjuvazi için önemli değildir, asil olan o partinin işçi sınıfının amaçları doğrultusunda değil, burjuvazinin amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesidir.

Leninist parti örgütlenmesi sadece bir şablon, bir model olarak alınırsa bu yanlış ve Marksist bakış acısına ters bir pratik olur. Çünkü her ülkenin kendine ait koşulları vardır. Bu nedenle Leninist parti ancak, siyaset teorisidir, bakışıdır. Fakat bu Leninist parti modelinin göz ardı edileceği anlamına gelmez. Bütün ülkelerin DMP’leri başka ülkelerin geçmiş pratiklerinin hepsinden yararlanmak ve bunu da bir görev olarak kabul etmek zorundadırlar. Bu nedenle, bu bakış acısını yaşama geçiren dünyanın çeşitli yerlerindeki farklı siyasi yapılar kendi gerçekliklerini dikkate alarak mücadele etmiş ve başarıya ulaşmışlardır.

Örneğin, Küba’da, 26 Temmuz Hareketi: gerilla örgütlenmesi, Vietnam’da parti, cephe, ordu birlikteliği, Nikaragua’da Sandinist gerilla örgütlenmesi kendi koşullarını dikkate alarak, buna uygun bir politika ve mücadele tarzı işleyerek başarıya ulaşmışlardır.

Türkiye’de sınıfsal mücadele zaman zaman emek-sermaye çelişki temelinde emperyalizmin zayıf halkasını kıracak düzeye yükselmeye çalışmakta, zaman zaman da gerilemektedir. Burjuvazinin tam anlamı ile gelişmemiş olmasından kaynaklı olarak işçi sınıfına onun sırtından sağladığı artik değerinden onu zayıflatıcı bir şeyler vermediği için bu durum her iki sınıf açışından tehlikeli bir durum yaratmaktadır.

Burjuvazi, TC’nin kurulusundan önce, Ermeni sermaye birikimi göç ve katliam kanalı ile ticari hayattan men edilerek, onun birikimi ve yarattığı boşluğu doldurmaya çalışarak sınıfsal bir niteliğe bürünmeye çalışmış, bunda başarılı olamamış, uluslararası sermayenin montajcısı kimliğini taşıyarak, uluslararası emperyalizmin sömürgesi olmaktan kurtulamamıştır. Bu nedenle iktidarı, TC’yi kuran Osmanlı asker-bürokrasi kitlesinin elinden tam anlamı ile alamamış, sürekli olarak baskı ve zorbalıkla iktidar ortağı olmuştur. Sınıf niteliğini kazanamadığı için de siyasal iktidarını hem asker hem de işçi sınıfına karşı koruma tepisi ile sakınmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de devrimci durum sürekliliğini koruyan bir yapıya sahiptir. Gerek cumhuriyetin kurulduğu tarihten 1946’ya kadar, gerekse bugüne kadar devlet desteği ile yaratılmasına ve bir sınıf niteliği kazanmasına çalışılan, buna rağmen henüz egemenler ve kendileri tarafından henüz istenilen düzeyde olmayan burjuvazinin güçsüzlüğü, kendine güvenememesi, yapılan askeri faşist darbeler bu durumu gözler önüne sermektedir. Net olan sudur: Türkiye’de ve Kürdistan’da bir DMP’ye olan gereksinim her zamankinden fazla kendini dayatmıştır. ( Kürdistan, sınıfsal yapısı, var olan partileri ve diğer yapısal özellikleri ile ayrı bir yazı konusu olarak işlenecektir).

Bugüne kadar var olan siyasal yapıların teorik tespitleri ve tespitlerin meydana getirdiği pratiklere bakarak bu yapıların ML adına başarısız oldukları görülmektedir. Sınıf mücadelesini bir bütün olarak değil, günlük sorunlara boğulan, tekkeci bir görünümden ve yapıdan uzaklaşamayan siyasi yapılanmaların, parti adini taşısalar bile o işlevi taşımadıkları bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sorun Marksist Devrimci bir partinin varlığıdır. İşçi sınıfı var olan sorunsallarını yeni bir siyasal yapı ile aşmak durumundadır. Var olan siyasal yapılar başarısızlığın reçetesi olan ayni söylemlerini bir yana bırakarak ML’in en güçlü silahı olan eleştiri-özeleştiri mekanizmasını isletmelilerdir. Ancak alışılageldiği üzere bu yöntem parti iktidarını elinde bulunduran merkezin parti içi muhalifleri ortadan kaldırmanın yöntemi değil, zaaflıkları, tıkanan sınıf mücadelesinin önünü açma yöntemi olmalıdır.

Partiler belirli bir amaç için faaliyet gösteren siyasal örgütlenmelerse, bu örgütlenmelerin temelinde partinin temsil ettiği sınıf yatar. Bu sınıf iktidar değilse, iktidarı almayı kendisine temel amaç olarak görür. Ancak iktidarın hedeflenmesi yeterli değildir, bu hedefin maddi güç haline dönüşmesi gerekmektedir. Bu donuşum önce teorik sonra pratik olarak gerçekleşmelidir.

"Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olmaz." Lenin bu tanımlamasıyla DMP’nin önce teorik donanımının hiç bir yoruma meydan bırakmayacak şekilde oluşturması gerekliliğini temel nokta olarak koymuştur. Teorik donanım devrimci bir tarzda ele alınıp parti kimliğini aldıktan sonra ikinci amaç bu kimliği işçi sınıfına kazandırmak olmalıdır.

İktidar ebetteki salt DMP eylemi sonucu kazanılmaz, nesnel tarihsel koşulların da oluşması gerekmektedir. Bu koşulların olgunlaşmadığı hallerde parti ne kadar örgütlü olursa olsun devrim yapamaz, ayni zamanda devrimci durumun olgunlaştığı dönemlerde parti – eğer- örgütlü ve kitlelere yon verecek bir yapıda değilse yine bir devrim yapabilme olasılığı zordur. Devrim, kavramsal olarak, bir anda yapılan bir iktidar darbesi değildir, devrimi darbeden ayıran temel noktaları vardır. Çünkü iyi örgütlenmiş bir yapı da iktidarı ele geçirebilir. Nitekim askeri darbeler de bir hiyerarşi içinde iktidarı ele geçirebilirler. Devrimin farklılığı, geniş kitlelerin bir şekilde içinde yer aldığı ve birçok örgütlü eylemi içinde barındıran bir eylem, bir toplumsal altüst oluşumudur. Sınıflı toplumlarda egemen olan dünya görüsü, egemen sınıfın dünya görüsüdür. Marks’ın bu tarihsel tanımlaması DMP olma yolunda iddiası olan bütün örgütlenmelerin hafızalarından çıkmamalıdır. Bu nedenle egemen sınıf yalnızca baskı ve zora dayanan bir egemenlik kurmaktan kaçınır. Egemenliğini ideolojik bir bicimde de sürdürmeye çalışır. Diğer bütün sınıflar gibi isçi sınıfı da bu ideolojik saldırının etkisine uğramaktan kaçınamaz. Savasın bir cephesi de ideolojik olarak sürdürülür. İdeoloji dünyaya topyekun bir bakış açısıdır. İşçi sınıfı kendi ideolojik bakış acısını taşımadığı surece, burjuvazinin bakış açısını taşır, ona göre şekillenir. Dünyayı, toplumu ve hayati burjuvazinin gözü ile yorumlar. Bu nedenle parti sadece siyasal iktidarı almak için devrim yapmaz, ayni zamanda burjuvazinin ideolojik egemenliğini kırmak hedefini de güder. Bu hedefin en önemlisi devlet aygıtının aynen muhafaza edilmesi değil, parçalanması, proletaryanın gelecek özlemine uygun bir devlet kurulmasıdır. Buna bağlı olarak sadece üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırarak, toplumsal mülkiyeti egemen kılmak değildir, amaç: sosyalizmin ve buna bağlı olarak da komünist toplumun altyapısını oluşturmak için toplumun yeniden örgütlenmesidir.

Bu hedefe ulaşılabilmek için parti kurmak istediği toplumun temel yapısal özelliklerini kendi bünyesinde barındırdığını, yürürlüğe koyduğunu ilk basta en tepeden başlayarak kendi tabanına göstermek zorundadır. Partinin iç isleyişi, tutum ve ilkeleri kurmak istediği sistemin doğal bir yansımasıdır. Bunun için parti kurmak istediği toplumda var olabilecek ilişkiler ağını olabildiğince şimdiden kurabilmeli, yaşatabilmelidir. Bu değişim "simdi savasın kızgın pratiği, başka sorunlarla uğraşmanın zamanı değil "diyerek ertelenemez, gözerdi edilemez. Devrimden çıkarı olan sınıfların, DMP’nin kurmak istediği toplumsal yapının ilişki biçimini görüp, bu bicimi bilince çıkarmaları acısından bu elzemdir.

PARTININ CALISMA ILKELERI

DMP’nin çalışma ilkelerinden legal-illegal çalışma bicimi sürekli olarak karıştırılan bir konudur. Parti mücadelesi, legal ve illegal mücadelelerin birbirini dışlaması değildir. Siyasal mücadele çeşitli aşamalar izler. Bunlar gerektiği zaman legal ya da illegal olabilir. DMP iddiasındaki örgütlenmeler kimi zaman, üzerinde fazla düşünmeden, çoğunlukla "devrimci mücadelede illegalite esastır" diyerek legal mücadele biçimini gözerdi etmiş, kimi zamanda "simdi illegal mücadelenin zamanı değil ya da legal mücadelenin bütün olanaklarından yararlanmak gerekir" diyerek illegal çalışma biçimini bütünüyle bir yana bırakmışlardır. Hiç kuskusuz bu iki anlayış, kendi bakış acılarından birer doğruyu içermektedirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta, iki mücadele biçiminin de Marksistler tarafından reddedilmemiş olmasına dikkat etmektir. Unutulmamalıdır ki legal mücadeleyi oportünizm, illegal mücadeleyi de devrimcilik olarak nitelemek Marksist bir bakış açısı değildir. Olsa olsa sığ bir düşünce yapısının yansımasıdır. Legal mücadelenin devrimcilik olmadığını, illegal mücadelenin devrimcilik olduğunu söylemek dar bir bakış açısını gösterir. Bu iki kavramı biraz daha geniş olarak açmak gerekirse, legal mücadele denilince akla ilk gelen burjuva devletinin hukuk kurallarına uygun mücadele biçimleridir. Bu mücadelenin koşulları o günkü koşullara göre bir yapıya bürünür. Genişleyip, daralabilir. Yapısı gereği hukuk kurallarının dışına çıkmakta zorlanır. Söylemlerine dikkat etmek zorundadır, ancak bundan, burjuvazinin dümen suyuna gitmek anlaşılmamalıdır, tamamıyla taktiksel düşünmek ve öyle davranmak gerekmektedir. Burjuvazi legal çalışma alanının sınırlarını kendi perspektifine göre çizer. Bu alan günün koşullarına göre genişleyebildiği gibi daralabilir de. Ancak genişleyeceği en son nokta proletaryanın burjuvazinin egemenlini tehdit edeceği noktadır. Proletaryanın siyasal iktidarı almaya yakınlaştığı noktadır. Burjuvazi bundan başka esneklik ya da çalışma alanı tanımaz. Çünkü siyasal iktidarı almaya yönelik bir örgütlenmeye burjuvazinin güler yüz göstereceğini sanmak Marksist Leninist acıdan en hafif deyimiyle yetmezliktir. İllegal mücadele de ise DMP’yi bağlayan burjuva hukuk kuralları yerini devrimci kurallara devretmiştir. Parti tamamıyla illegal bicimde çalışsa bile, siyasal görüşleri illegal değildir. Tarihin hiç bir döneminde illegal görüş taşıyan bir örgütlenme olmamıştır, olamaz da. Çünkü siyasal görüşleri burjuva düzeni acısından legal olmayabilir- ki bu isin doğasını oluşturur- ama gizli olamaz. Amaç görüşlerini geniş kitlelere yaymak, bu doğrultuda mücadele etmektir. Yani çalışma yöntemi olarak illegal olabilir ama fikri açıdan illegal olamaz. Eğer fikirlerini saklayacaksa siyasal bir örgütlenmeye gitmeye de gerek yoktur. Lenin, " İllegal Parti ve Legal Çalışma" yazısında "örgütlerin bicimi acısından illegal olan kendisini legal olana uydurur ama parti çalışmasının içeriği acısından illegal faaliyet kendisini legal fikirlere uydurur" belirlemesini yapmıştır ve bu belirleme günümüzde bile doğruluğunu tartışma götürmez bicimde sürdürmeye devam etmektedir. İllegal yapılanma düşmanın uzanamayacağı bir iletişim ve ilişki ağı kurmak, içinde olmak ve yaşatmak zorundadır. Bu kendi varlığı için bir güvencedir. Bu ve buna benzer taktiksel durumlarda dikkat çeken önemli nokta "yumuşak karin" denilen yerin neresi olduğudur. Çoğu zaman araçların amaca uygun olup olmadığına dikkat edilmeden savrulmalar yasanmış, bunlardan kaynaklı hatalar yapılmış, Marksist Leninist sınırların dışına çıkılmış ve bu durum da Makyevelist bir cehreye bürünerek karsımıza çıkarılmıştır. Hiçbir gerekçe, hiçbir koşul araçların amaca uygun olması ilkesinin bir kenara itilmesini meşru kılamaz. Bu ilke akılda tutularak bütün savaş taktikleri kullanılmalıdır. Düşman yaptığımız en küçük bir hatayı bile kullanarak saflarımızda ve kitlelerde yılgınlık ve inançsızlık yaratmasına fırsat tanınmamalıdır. Legal – illegal çalışma yöntemlerinden hangisinin öne çıkacağının, yürütüleceğinin secimi ülkenin içinde bulunduğu koşullara bakılarak değerlendirtir.

Bugün ağırlığını koyan yöntem propaganda ve mevzi ele geçirme yönteminin uygulanması yönünde bir eğilim göstermektedir. Bu koşullar ışığında bu dönem legal çalışmanın on planda tutularak mücadele edilmesi fikri öne çıkmalıdır. Ancak, hemen belirtmeliyim ki, illegal mücadelenin defterden silinmesi olarak anlaşılmamalıdır.

Lenin’in su sözleri adeta bugünler için kaleme alınmış gibidir:

" İllegal savaşım biçimlerini, legal savaşımın her biçimiyle birleştirmekten aciz olan devrimciler gerçekten zavallı devrimcilerdir.( …) Doğrudan acık, gerçekten yığınsal ve gerçekten devrimci savaşım henüz yokken devrimci olmak (propaganda, ajitasyon ve örgütlenme yoluyla) devrimin çıkarlarını devrimci olmayan organlarda ve çoğu zaman düpedüz gerici organlarda, devrimci olmayan bir durumda ve devrimci eylem biçimlerine olan ihtiyacı hemen anlamayan yığınlar arasında savunmak çok daha zor ve değerlidir."

Unutulmamalıdır ki legalite sınıf savaşımında burjuvazi tarafından kitleleri uyutmak için atılan ve her an tekrar geriye atılmak için fırsat kolladığı bir adimdir. Burjuvazi kendisini zor durumda hissettiği noktada geri adim atarak, Bonapartist yöntemlerinden birini devreye koyacaktır. Bu nedenle burjuvazi uzun yıllardır süregelen devrimci mücadelenin zaman zaman kesintiye uğrasa bile yılmadığı, bazen de işçi sınıfıyla birleştiği durumlar nedeniyle yeni taktiklerini devreye koymaktan kaçınmamıştır. Reforma dayanan, legaliteye geçit veren ve kitleler nezdinde de demokrat olduğu imgesiyle farklı bir kisveye bürünen yeni bir maske takmış, "postmodern darbe" kimliğiyle hareket yöntemini uygulamaya koymuştur. Özellikle Kürdistan Kurtuluş Mücadelesini yürüten PKK eski genel sekreterinin yakalanmasıyla ve TC’nin egemenliği altına girmesiyle yürürlüğe konulan bu yeni yöntemle gerek Kürdistan’da gerekse Türkiye’de devrimci mücadele gerilemiş, kazandığı güç ve mevzilerinin birçoğunu bu nedenle kaybetmiştir. Ancak teorik olarak yapılan hesapların pratiğe ne ölçüde döküleceğini zaman gösterecektir. Çünkü legalitenin öne çıktığı, burjuvazinin sınırları genişlettiği süreçlerde mücadelenin etkisiyle belirli bir siyasal kimlik ve mevzi kazanmış halkların/sınıfların tekrar geri adim atıp atmayacağı ve geri adim atması halinde bunu ne ölçüde sindirebileceği tartışmalıdır. Stratejik önderlik denilen organın teslimiyeti seçmesi halinde kitleler belirli bir sure inançsızlık yasayabilir ama süreç içinde önderliğin geri adim atisini aşıp, mücadeleyi tekrar sonuç alıcı bicimde yürütebilir. Çünkü devrimci durum varlığını her zaman taşımaktadır.

Devam edecek.

21 Ocak 2004

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter