0 0
Read Time:15 Minute, 26 Second

Birkaçyıldan beri “Sazialistischer Alternative” ve “SolidaritéS” isimli sosyalist guruplar Sosyalist Forum başlığı altında İsviçre’de eğitim asminerleri organize ediyorlar. Son forumun konusu emperyalizm ve rasisizmdi. Aşağıda “İsviçre Emperyalizmi” başlıklı asminerin SolidariteS dergisinde makale biçiminde çıkan halinin almancadan fransızca karşılaştırmalı çevirisi bulunuyor.

Sebastian Guex
Çev: Mustafa Doğan

İsviçre emperyalizmi az araştırılmıştır. Bu emperyalist gücün karakterini anlamak için dünya çapındaki rolünü ve gücünü tartışacak ve diğer emperyalist güçlere kıyasla özel yanını kavrayacak genel bir sunuş yoktur. Fiili durumda olan ise kısmi ve eksiktir. Bu bağlamda özellikle üç kitabı anmak mümkündür: Richard Behrendt, Die Schweiz und die Imperialismus. Die Volkswirtschaft des hochkapitalistischen Kleinstaates im Zeitalter des politischen und ökonomischen Nationalismus (İsviçre ve Emperyalizm. Politik ve ekonomik milliyetçilik çağında küçük ve gelişkin kapitalist bir ülkenin ekonomisi), Leipzig/Stuttgart 1932; Loreny Stucki, L’empire occulte: les secrets de la puissance helvétique (Gizli imparatorluk: Helvetik (İsviçre’nin latince ismi) gücün sırları), Paris 1970; ve François Hopflinger, L’empire Suisse (İsviçre imparatorluğu), Genf 1978

Kapsayıcı, kesin ve genel bir İsviçre analizi yapmak burada mümkün değildir. Daha ziyade bir dizi tekil veriler sunulacak ve bununla ilişkili olarak bazı yorumlarda bulunulacak.

Maskelenmiş Emperyalizm
Aşağıda görüneceği gibi İsviçre büyüklüğü oranında fakat aynı zamanda görece olmayan rakamlarla da uzun zamandan beri en önemli emperyalist güçler arasında yer alıyor. Buna karşılık işçi sınıfı mücadelesinde ve sol akımlar içinde bu durumun bilince çıkarılması eksiktir. Bunun bilince çıkarılmaması şu şekilde izah edilebilinir.

İsviçre sömürgecilik ya da emperyalizm boyutunda gerçek anlamda bir koloniye asla sahip olmamıştır ve ayrıca sömürgeci ya da emperyalist savaşlara doğrudan katılmamıştır. Bunun yerine İsviçreli endüstri ve banka burjuvazisi çeşitli özel etkenlerin kendisini maskeleyeceği bir yol tutturmuştur.

– İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD gibi büyük sömürge ve emperyalist güçlerin gölgesinde hareket ederek siyaseten tarafsızlık maskesini takmak;
– Kuşkulu ama çoğu zaman başarılı propagandayla oluşturulan iyi ve insani, vb. hizmetler veren Kızıl Haç’a (la Croix-Rouje) dayanarak insani politika uygulayan ülke maskesini takmak,
– Son olarak kendisini ‘küçüklük edebiyatı’yla (1) tanımlayıp, küçük, zayıf ve zararsız bir ülke olarak kendisini Goliath’ya karşı savaşan David olarak sunacak bir söylemle kendisine maskelemesi.
Sözü edilen sebeplerden dolayı, bazı yazarlar İsviçre emperyalizmini ‘ikincil emperyalizm’ olarak tarif etmişlerdir. Ancak bu tanım bana İsviçre emperyalizminin sahip olduğu ağırlığı azaltan, marjinal, yani kısaca temel olarak diğer ülkelerden daha önemsiz olduğunu gösterdiği için esas olarak iyi seçilmemiş olarak görünmektedir. Oysa kesinlikle İsviçre önemli bir emperyalist güçtür. Bu sebeple ben bu ülkeyi saklı, görüntüsü silikleştirilmiş bir emperyalizm olarak görüyorum.

Avrupa emperyalizminin ortasında
İsviçre Emperyalizmi yüzyıllardan beri Avrupa emperyalizmi içinde merkezi bir role sahiptir. 16 yüzyılda dahi büyük Cenevreli, Baselli ve Zürihli tüccar ve bankacılar uluslararası mal ve kredi ağının ortasında bulunuyorlardı. 17. yüzyıldan beri ve ağırlıklı olarak 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortasına kadar Basel, Cenevre, Nöşatel, St. Gallen, Zürih, Bern ve diğer şehirlerdeki kapitalist çevreler gelişen batı ve güney Avrupa kapitalizmiyle oluşan ticari üçgen içinde yer alarak geri kalan dünyanın sömürülmesine ve bastırılmasına katılmışlardır. Büyük burjuva sınıfına dahil De Pury Ailesinin inisiyatifiyle 1993 yılında yayınlanan ünlü ‘Beyaz Kitap’ ta da gösterdiği gibi, (bu ailenin ç.n.) servetlerinin kaynağı Afrika’dan Amerika’ya devasa tarım komplekslerine şiddet yoluyla götürülen yüzlerce kölenin sömürüsüne dayanmaktadır.

İsviçreli kapitalist çevreler köle ticareti yoluyla elde ettikleri sermaye sayesinde 1750 ve 1850 yılları arasında İngilizlerin yanında endüstri devriminden en fazla faydalananlar olmuşlardır.19. yüzyıl boyunca İsviçre diğer bir kaç ülkenden biri olan İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi kapitalist gelişmesini sürdürmeye devam etmiştir ve özellikle zamanının en gelişkin teknolojileri olan makina, motor, elektronik ve kimya endüstrisi ile dünyadaki en gelişmiş endüstri ülkelerinden biri arasına girmiştir.

1850 ver 1914 yılları arasında sömürgecilik ve emperyalizm devasa bir gelişme gösterdi. Bu durum kendisini en açık biçimde sömürgecilik yarışında gösterir. Gelişkin kapitalist ülkeler, özellikle İngiltere ve Fransa askeri olarak bütün Afrika’yı ve Asya’nın epeyce bir kısmını işgal ettiler. Bütün gelişmiş kapitalist ülkeler büyük miktarda sermaye ihracı yaparak, koloni olmayan ama hemen hemen hiç bir biçimde ya da zayıf birer endüstri ülkeleri olan orta ve güney Amerika, Osmanlı İmparatorluğu, Pers [İran], Tayland (Siam) ve Çin üzerinde kesin etkiye sahip odular.

1913 yılında bütün kategorilerde şampiyon
İsviçre emperyalizmi 20. yüzyıl başındaki bu gelişim içinde ilk özel durumu ile öne çıkar: Bir taraftan İsviçre burjuvazisi rakiplerinden daha az emperyalist olarak davranmadı. Böylece büyük İsviçreli gruplar büyük miktarda sermaye ihracı yaptılar ve yurt dışına kitlesel miktarda yatırım yaptılar. 1913 yılında İsviçre yabacı ülkelere yatırım alanında ülke nüfusuna göre kişi başına en fazla doğrudan yatırımı (Dolar bazında) yapmıştır: (2)

İsviçre         700
İngiltere      440
Hollanda     320
Belçika        250
Fransa        230
Almanya       70
ABD              40

Ve 1990 yılında İsviçre nüfusuna oranla dünyada en fazla uluslararası firmaya sahip ülke olarak kendisini gösterdi. Dünyanın muhtemelen en gelişkin uluslararası firması olan Nestle en fazla yabancı şubeye sahip firmadır. Diğer yandan İsviçreli sanayi ve banka çevreleri sömürgecilik dönemi boyunca önemli bir engelle karşılaştılar, çünkü İsviçre görece olarak zayıf bir askeri güce sahipti ve en önemlisi de denizlere doğrudan açılmıyordu. Buna karşın Hollanda ve Belçika gibi kıyaslanabilir ülkeler denize açılabiliyorlardı ve böylece sömürgecilik istilasına katılabiliyorlardı. 1870 Fransa-Prusya savaşında ve Birinci Dünya Savaşı sırasında önde gelen İsviçreli çevreler, denizlere açılan bir giriş olarak ülkeyi ya İtalya ya da Fransa’ya doğru (Genova ya da Toulon) genişletmeyi hayal ediyorlardı. 1914-1915 yıllarında ciddi olarak tarafsızlığı bırakmayı ve Alman emperyalizminin yanında savaşa katılmayı hesapladılar. Savaştan galip gelme durumunda ganimetten pay olarak, Akdeniz’e bir giriş ve Afrika’daki bazı sömürgeleri hesaplıyorlardı.(3) Ama sonuç olarak bu maceranın iç ve dış politika için çok riskli olduğuna karar verip tarafsız kalmayı sürdürdüler. İsviçreli sanayici ve bankacılarının her iki taraftan savaşa katılanlarla yaptığı kârlı kazanca bakılırsa bu karar kendisini telafi etmiştir.

Güçlülerin gölgesinde
Bu özel hal İsviçre emperyalizminin 19. yy sonlarından bugüne kadar ki şekil ve içeriğini belirlemiştir. Sanayi ve banka alanlarında aktif büyük burjuvazi askeri güce dayanamadığından çıkarlarını korumak için büyük güçler arasındaki çelişkileri ustaca kullanarak, kendi çıkarlarını kollamayı öğrendi.(4) Bu anlamda iki koz değişken olarak kullanıldı.

– İnsanlık için faydalı hizmetler ve politika (Kızıl Haç, vb.) rolüyle bağlantılı olarak yürütülen tarafsızlık politikası, İsviçre emperyalizmini dünya düzeyinde geniş kitlelerinin bakışından gizlemekte ve kabul edilebilir yapmaktadır. Bu da sürekli olarak İsviçre’ye büyük güçler arsında aracı rol olması için başvurulmasına yol açmaktadır. 1894-1897 yılları arasında Fransa’nın Bern büyükelçisi olan Camille Barrere, bu stratejiyi inceler ve şunu yazar: ‘İsviçre’nin deniz filosu aracılıktır’.(5)

Bundan dolayı İsviçreli sanayi ve banka burjuvazisi çok sayıda özel avantajlardan yararlanmıştır (vergi gizliliği, keyfi vergilendirme sistemi, son derece zayıf sosyal haklar, vb.). Büyük emperyalist güçlerin yönetici sınıfı, kendi ülkelerindeki genellikle iç politik durumdan kaynaklı olarak gerçekleştiremedikleri bu türden avantajlara ihtiyaç duymaktadırlar. Büyük güçler İsviçre emperyalizmini özellikle militer gücünün zayıflığından dolayı tehlikeli bir rakip olarak görmedikleri için, İsviçre özellikle vergi cenneti ve dünya finans merkezi olarak sürekliliği olan yüksek kazançlı bir alan yaratmayı becermiştir.

İsviçre – Afrika
İsviçre burjuvazisinin hangi yöntemlerle çok daha önceleri bile çıkarlarını nasıl büyük güçlerin dümen suyunda yürüttüğüne ve gerekirse onların çelişkisini nasıl kullandığına dair pek çok örnek bulunmaktadır. İki örnek burada gösterilecek: 1828 yılından itibaren Basler Mission ve mahiyeti olan Basler Handelsgesellschaft (Basel Ticaret Şirketi, çevirenin notu) ve Basel oligarşisinden oluşan ticaret adamları (Burckhardt ailesi, Merian, Iselin, Ehinger, Vischer) bugünkü Gana Cumhuriyeti’nin sahil kıyısına yerleşirler. Bu grup daha sonra bu bölgenin sömürgeleştirilmesinde İngiltere aracılığı ile önemli roller oynayacak. 19. yy ın 60’lı yıllarında, İngiltere parlamentosuna yaptıkları etkin lobi faaliyeti sayesinde, İngiltere’nin Aschanti Krallığına karşı yürüttüğü sömürge savaşına doğrudan katılırlar.(6) Bu çabalarına karşılık Baselli tüccarlar İngiltere denetimine giren Gana’da ticari kolaylıklar elde ederler ve Basler Handelsgesellschaft 20. yy başında dünyanın önde gelen kakao ihracatçısı durumuna gelir (1890 ve 1910 yılları arasında Gana’da ortalama olarak % 25 net kâr sağlarlar). Bir anekdot İsviçreli tüccarların bu ülkedeki etkisini ve bu ülkeyi nasıl arka bahçeleri olarak gördüklerini anlatabilmektedir: Gana bağımsızlığını 1957 Mayıs’ında ilk olarak kazanan Avrupa’nın bir sömürgeydi. Bu bağımsızlık ilanı 1 Ağustos İsviçre Ulusal Bayramı’nda bir konuşmacının yüzlerce konuşmacı önünde sözlerini ‘Yaşasın İsviçre’nin Gana kantonu’ biçiminde bitirmesine engel olamaz.(7)

İngiltere yanında İsviçre emperyalizmi Alman ve Fransız kartlarını oynamayı da ihmal etmedi. Almanya’nın Afrika’daki sömürge politikasında İsviçreliler hatta daha da ayrıcalıklı bir rol üstlendiler ve bu durumda Alman sömürgeci memurlar iyi niyetlerini onlardan esirgemeyerek tatlı bir kazancın yolunu açtılar. 1883 yılının Mart ayında Zürihli tüccar Conrad von Pestalozzi ilk bağlayıcı sözleşmenin sonuna Afrika’nın şu an Namibya bölgesinde olan bir bölgenin Almanya’nın koruma alanı olduğunu kayıtlara geçirdi.(8) Bir yıl sonra da Baselli tüccar Ludwig Baur bugünkü Sierra Leone Cumhuriyeti’nin bir kısmını Alman İmparatorluğuna bağlayacak iki anlaşmayı hazırlamaya, müzakere etmeye ve imzalamaya görevlendirildi. Ayrıca 1884 yılında nüfuz sahibi Baselli bir bankerin oğlu olan Carl Pasavant, Kamerun’un ilhakına sebep olacak İmparatorluğun ilk sömürgeci savaşına, orada topladığı birliklerle katıldı.(9) Yine iki İsviçreli tüccar Fransa’nın Afrika’daki sömürgeci yayılma çabasının içinde yer alan bir şirketin kuruluşunda yer alırlar (Société Commerciale de l’Ouest Africain (SCOA).(10)

Büyük güçlerin ortasında
Sözü edilen strateji oldukça etkiliydi, böylece İsviçre kendisini 20. yy ın akışı içinde orta büyüklükte ve hatta bazı alanlarda öncü olan emperyalist bir güce çevirdi. Bu konuyla ilgili bir kaç örnek daha:
Pek çok dalda İsviçreli çokuluslu şirketler dünyaya egemen olan firmaların oluşturduğu küçük bir çevrenin içinde sayılır: Enerji ve otomasyon teknolojisinde ABB çokuluslu şirketi, dünya ölçeğinde ilk ya da ikinci sırayı işgal eder, ilaç sanayinde Novartis dördüncü ve La Roche sekizinci sırada, çimento ve inşaat sektöründe Holcim, gıda sanayinde Nestle ve saat sanayinde Swatch birinci sırada, tarım sanayinde Syngenta ikinci ya da üçüncü sırada, metallerin üretimi ve pazarlamasında aktif olan Xstrata üçüncü ya da dördüncü sırada; bankacılık sektöründe UBS dördüncü ya da beşinci sırada ve Crédit Suisse 15. ya da 16. sırada, sigortacılık sektöründe Zürih yedinci ya da sekizinci sırda ve geri ödemeli (réassurance) sigortacılık sektöründe Swiss Re birinci sırada yer almaktadırlar. İsviçre emperyalizminin ağırlığını ölçmeye yardım edecek başka bir ölçütte yurtdışı doğrudan yatırımın miktarıdır (investisasments directs à l’étranger). Bunun içinde yatırım yapılan ülke içindeki firmaların % 10 una yakın kısmını kontrol eden iştirakler incelenecek, çünkü bu miktarla o firmayı kontrol etmek çoğu zaman mümkündür. Aşağıdaki tablonun ilk satırında görüldüğü gibi İsviçre çok yüksek miktarda yurt dışı doğrudan yatırıma sahiptir. 2002 yılında yaklaşık 300 milyar dolarla İsviçre dünya sıralamasında sekizinci sırada yer almaktaydı. İsviçre firmaları yurtdışında yaklaşık 2,2 milyon çalışanı sömürmektedirler (bu miktar İsviçre içinde sömürdüklerinin iki katına tekabül etmektedir). Böylece Amerikalı çokuluslu şirketlerin beşte birine, İngilizlerin üçte birine ve Almanların yarısına ulaşmaktadırlar.

2000 yılı yurtdışı doğrudan yatırımı( miktar milyar dolar olarak) (16)
Investisasment directs à l’étranger en 2002 (stocks, en milliards $)

USA    GB       FR       ALL     H-K     HOL    JAP      CH   CAN

Yabancı ülkeyeyatırımı

1501    1033    652      578      370      356      352      298      274

(Stock à l’étranger)
Yabancı ülkelerin yatırımı 

1351    639      401      452      433      315      60        118      221

(Stock de l’étranger dans
le pays)
Net miktar  

150      394      251      126      -63       41        272      179        53
(Stock net)

İsviçre emperyalizminin ağırlığı, İsviçreli firmaların yabancı ülkeye yatırım miktarlarının ülke içine yatırım yapan yabancı firmaların yatırım miktarından farkı olan net yabancı yatırımın miktarına (tablodaki üçüncü satır) bakıldığı zaman daha iyi belli olmaktadır. Bu miktar içinde İsviçreli çokuluslu firmalar dünyada dördüncü sırayı almaktadırlar. 179 milyar doların yaklaşık yarısına tekabül eden İsviçreli net yabancı yatırımının yaklaşık yarısı özellikle Asyalı ve Güney Amerikalı bağımlı ülkelerden çıkarılmaktadır.(11) Birinci Dünya Savaşı’ndan beri İsviçre dünyanın önde gelen finans merkezlerinden birine yükselmiştir ve bugün dördüncü ya da beşinci sırayı almaktadır. Aslında İsviçre finans sektöründe de ayrıcalıklı bir yere sahiptir: Dünyadaki kapitalistlerin ve zenginlerin parasının saklanmayı tercih ettiği İsviçre bankaları finans merkezlerinin iş bölüşümünde özel bir yere sahiptir. Bu bankalar servet (fortune) yönetimi ile ilgili operasyonla da  uzmanlaştılar.

Bütün dünya için servet yönetimi
Özel offshore-serveti (fortune privée offshore) adıyla da bilinen, ait olduğu ülkenin sınırlarının dışında işlem gören, özel servetin yönetiminde İsviçre önde gelen bir yer tutmaktadır. Son tahminlere göre bu miktar dünya piyasalarının % 30’una denk gelmektedir. % 5 ve % 20 arasında değişen miktarlarla İngiltere, ABD, Lükasmburg ya da Hongkong gibi finans merkezleri İsviçre’nin oldukça arkasında yer almaktadırlar. Bankalar, sigorta şirketleri veya diğer servet yöneticileri İsviçre’de ve yurtdışında akıllara durgunluk verecek kadar yüksek bir miktar olan 10 000 milyar İsviçre Frangını yönetmekteler; bu miktar aşağı yukarı ABD’nin gayri safi milli hasılasının yüzde 70’ine denk gelmektedir.(12)

Dünyanın mülk sahipleri servetlerinin bir kısmını çok uzun yıllardan beri İsviçre banklarına, bu bankaların çok özel bağlantılarla oluşan avantajlarından dolayı, güvenle teslim etmektedirler: Tahribi imkânsız banka gizliliği, servet avantajlı düşük vergi sistemi, çok sağlam bir kur politikası, sarsılmaz bir politik istikrar ve ayrıca kuşaklar boyu devralınan know-how ve ilişki ağı. İsviçre emperyalizminin finans gücü ile ilişkili olarak üç durum öne çıkmaktadır:

Le Temps in saptadığı gibi yaklaşık 3000 milyar İsviçre Frangına denk gelen offshore olarak yönetilen paranın yüzde 70’i gelişmekte olan ülkelerin milyonerlerine aittir.(13) Yine bu paranın yüzde 80’ine tekabül eden kısmı, paranın ait olduğu esas ülkenin vergilerinden çıkarılmıştır. Vergi cenneti İsviçre’nin suç ortaklığı yüzünden fakir ülkelerden yıllık olarak 40 milyar İsviçre Frangına denk gelen vergi alınmaktadır, yani aslında bu miktar İsviçre’nin 2006 yılında ‘Kalkınma yardımı’ olarak ödemek istediğinin tam yirmi beş katına denk gelmektedir.

İsviçre bankaları bu paranın önemlice bir kısmını bu paranın geldiği ülkelere borç olarak vermektedir. Böylece İsviçre finansı alaycı bir biçimde, borçlanma sayesinde bu ülkelerin halklarına ağır baskı uygulayarak, bu ülkelerden ek gelir çekmektedir.

Ayrıca vurgulamak gerekir ki, İsviçre emperyalizminin yukarıda tarif edilen faize dayalı açık parazit yapısı İsviçre burjuvazisini kuvvetle etkilemektedir ve tabii küçük burjuvaziye ve hatta çalışan kesime dahi rengini vermektedir. Banka gizliliğinin gölgesinde alaycılık, rüşvet, dolandırıcılık ve vergi kaçırma, her türlü kuşkulu ticaret ve kirli para yeşermektedir. İsviçre burjuvazisinin bazı sektörleri daha ileri giderek İsviçre’yi bir muz cumhuriyetine çevirmekten çekinmemektedirler. Bu durum kendisini çok zengin yabancıları koruyan vergi kolaylıklarında ya da SVP (aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi, şu an İsviçre’nin en güçlü partisi konumunda ç.n.) önderliğinin banka gizliliğini, banka gizliliği hilekârlığını İsviçre Devleti’nin temeli yapacak, anayasaya koyma denemesinde göründüğü gibi göstermektedir. Bazı burjuva çevrelerin nasıl alaycılı olduğu, İsviçre’nin insan haklarının ve insani yardımın anayurdu olarak değerlendirilip, ama bir yandan da Sudan’da operasyon yapan petrol şirketlerinin UBS ve Crédit Suisse’in en önemli alacaklarından olmasında olduğu gibi göze daha iyi çarpmaktadır. Bunların geliri sayesinde bu ülkenin hükümeti Darfur’da soykırıma yakın bir savaşı yürütmektedir.(14)

Yabancı iş gücünün kitlesel sömürüsü
Son olarak İsviçre emperyalizminin önemli bir durumuna daha gönderme yapılmalı: Emperyalist karakter kendisini sadece fakir ülkelerdeki sınırsız biçimde sömürülen işgücüne yapılan yatırımda göstermez ama aynı zamanda yabancı işgücünü ülke içine sokarak, hemen hemen aynı kötü şartlarda çalıştırılmasında da görülmektedir. Bu bağlamda da İsviçreli işverenler aşırı sömürülen göçmenleri ithal ederek öne çıkmaktadırlar. Kurnazca oluşturulmuş bir sisteme dayanan oturum hakkı bir yandan çalışanları sürekli zor durumda bırakırken, diğer yandan tüm politik haklarından mahrum bırakmaktadır. Emmanuel Terray’a(15) göre İsviçreli işverenleri öne çıkaran şey uzun zamandır uyguladıkları bir stile dayanmaktadır: mekânın kaymasına (délocalisation sur place) dayanan politikaları. 19.yüzyılın sonundan beri çalışan nüfusun yüzde onundan fazlasını yabancı işgücü oluşturmaktadır (1913 yılında yüzde 16). Bugün yabancı işgücü yüzde yirmilik bir orana sahiptir ki,  bu da yaklaşık bir milyona denk gelmektedir. Buna ek olarak sömürgecilik dönemindeki koşullar kadar ağır şartlarda çalışmak zorunda kalan yaklaşık 200 000 kadar kayıtsızları da (sans papier) eklemek lâzım.

Almancadan fransızca aslıyla kıyaslayarak çeviren Mustafa Doğan

Orijinal kaynak: Solidarités Nr. 119, Cahiers émancipations. (www.solidarites.org)

1) Bakınız: Sébastian Guex “De la Suisse comme petit Etat faible: jalons pour sortir d’une image en trompe-l’oeil”, kaynak Sébastian Guex (editör), La Suisse et les Grandes puissances 1914-1915, Genf 1999, sayfa 12.
2) Bakınız: Paul Bairoch, “La Suisse dans le contexte international aux XIXe et XXe siècles”, kaynak P. Bairoch, M. Körner (editör): La Suisse dans l’économie mondiale, Zürich 1990, sayfa 115.
3) Örneğin bakınız: Documents Diplamatiques Suisses, cilt. 6, sayfa 146, 116 ve 240.
4) ‘Kapitalizmin en yüksek aşaması Emperyalizm’ adlı 1916 yılındaki ünlü araştırmasında Lenin Hollanda ve Belçika ile ilgili olarak: ‘Bu ülkeler sahip oldukları sömürgelerini büyük devletlerin çıkar çatışmalarından, sürüşmelerinden doğan hal sayesinde tutabilmektedirler’. Bakınız: Oeuvres choisies, Moscou, Editions du progrès, 1975, cilt 1, sayfa 718.
5) Alıntı: Jean-Claude Allain, “La politique helvétique de la France au début du XXe siécle (1899-1912)”, kaynak R.Poidevin, L.-E. Roulet (editör), Aspects des rapports entre la France et la Suisse de 1843 à 1939, Neuchâtel 1982, sayfa 99.
6) Bakınız: Sébastian Guex “Le Négoce suisse en Afrique subsaharienne: le cas de la Société Union Tading Company (1859-1918)”, kaynak H.Bonin, M. Cahen (editör) Négoce blanc en Afrique noire, Bordeaux 2001, sayfa 237.
7) Hans Werner Debrunner, Schweizer im kolonialen Afrika, Basel 1991, sayfa 19.
8) Pestalozzi de sözleşmeyi imzalar.
9) Bakınız: Werner Bebrunner “Schweizer Zeugen und Mitbeteiligte bei den Anfängen deutscher Kolonisation in Afrika”, kaynak P. Heine U. van der Heyden (editör), Studien zur Geschichte des deutschen Kolonialismus in Afrika. Pafaffenwieler 1995, sayfa 177
10) Bakınız: Catherine Coquery-Vidrovitch, “L’impact des entérêts coloniaux: SCOA et CFAO dans l’Ouest africain, 1910-1960”, Journal of African History, cilt 16, 1975, sayfa 596.
11) Bakınız: Neue Zürcher Zeitung, 15. Oktober 2002.
12) Bakınız: Steve Donzé, Wealth Management in Switzerland, Basel, Swiss Bankers Assosiation 2007.
13) Le Temps, 28. Oktober 2005, sayfa 31.
14) Bakınız: “Darfour: pas de commerce avec la mort”, Libération Afrique, 29. Oktober 2007, www.liberationalafrique.org.
15) Emmanuel Terray, “Le travail des étrangers en situation irrégulière ou la délocalisation sur place”, kaynak E. Balibar et al. (editör), Les Sans-papiers: l’archaisme fatal, Paris 1999, sayfa 9.
16) Bakınız: Crédit Suisse, Direktorinvestor Schwiez: Mitspielen in der obersten Liga, Sportlight, 2. Februar 2004.

http://www.ozguruniversite.org/guncel_isvec_emper.php

 

Happy
Happy
0 %
Sad
Sad
0 %
Excited
Excited
0 %
Sleepy
Sleepy
0 %
Angry
Angry
0 %
Surprise
Surprise
0 %
News Reporter