AKP kapatılmadı. Madem kapatmayacaktınız ne diye açtınız davayı be adam! diye sinirleniyor ulusalcılar, en fazla cümlenin ‘be adam’ kısmında bağırarak. Boş yere meşgul ettiniz bizi. Hayır madem kapatmayacaktınız, biz de boş durmaz üç beş yere daha gün gösterirdik, diyorlar belki de.
Gerçekten de eğlenceli bir memlekette yaşıyoruz. Benim şahsi fikrim, AKP kapatılsa Türkiye’nin daha da eğlenceli bir hal alacağı şeklindeydi – hatta Doğu Perinçek başbakan olsa. Bu fikri sevmeyecektir liberaller başta olmak üzere pek çok ‘aydın’. O zaman Güngören’deki gibi daha çok bomba patlardı, diyecekler belki de. Sanki AKP gibi bir parti olmadığı için patlıyordu bu bombalar, sanki gelen gidenden çok iyi, sanki filler üzerimizde tepişirken biraz daha hassas olsalar ne olacak, sanki Güngören’de patlayan bombanın Anayasa Mahkemesi’ne ne tür bir mesaj verdiği çok açık – ne malum AKP kapatılırsa bu bombalardan çok patlar duygusuna kapılmadığı hakimlerin?
Hür dünyadan abim geldi
Liberaller, hazır birileri ülkeyi şu ya da bu şekilde değiştirmeye kalkarken, Almanya’dan gelen iri kıyım abisine kendisini döven mahalle eşkiyasını şikayet eder bir haldeler. ‘Bu da beni dövdü abi’, ‘Kenan Evren’i de yargılayın’, ‘Bakın biz demiştik, haklıyız biz’ gibi histerilere dönüşüyor, AKP’nin teraziye eliyle bastırıp kilo başı 10 gr şeker araklayan Müslüman esnaf siyasetiyle birlikte – bkz. ‘Kürt aleviler maalesef Ermeni’ (Ne yapalım bu kansızları peki? Asalım mı Başkanım?- Yok evladım bize yakışmaz. Yaşayıp gideceğiz beraber, kardeşçe, Ermeni de olsalar. Bizim büyüklüğümüze de bu yakışır) sözüyle kusmukları üzerine çekmiş Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın görevden alınması.- Binlerce yıl gerisinde oldukları en şahane demokrasilerin bile soytarılık ve aldatmacadan ibaret olduğunu bile bile. Ama yapacak daha iyi şeyleri yok onların. Bu yüzden de seviniyorlar; artık parti kapatılmayacak, artık özgürlük bilmem ne olacak. Biz istediğimiz gibi konuşacağız, patronlar istediği gibi sömürecek vs. Hayırlı olsun diyelim onlara. Biz burdayız, yine bekleriz diye bir not ekleyerek. Umarız biraz hava aldıktan sonra söyleyeceklerdir: aynı yerde niye dolaşıp duruyoruz yahu?
‘Türkiye’yi Araplar basacak’
Ulusalcılarımız, zaten çok kızgınlar. Deniz Baykal, orgeneraller tutuklandığında ‘Öcalan çıkınca İmralı’ya koyarsınız paşaları’ diyerek gargaraya gelen ama aslında meselenin savaş açısından ne kadar alevli bir mesele olduğunu ortaya koyan bir söz söylemişti. Onlara göre Cumhuriyet demir ağı, zamanında Osmanlı’yı parçalamak isteyenler tarafından yıkılacak. Cumhuriyet gidince paralı pullu Arap zenginleri ve şeyhleriyle dolacak ortalık. Haklılar da. Şimdi böyle bir konjonktürde, 10 kişinin AKP’yi suçlu bulup da başkan olacak İslamcı yüzünden partiyi kapatamaması onları daha da sinirlendiriyor. Bir de kalkmış delil arıyor mahkeme, tehlikenin farkında değil misiniz be adam?
Ergenekon’un geleceği
Meselenin bir diğer yönü de Ergenekon nedeniyle çatıştığını düşündüğümüz bu iki kesim arasında bir uzlaşmanın olması ihtimaliyle ilgili. Gerçekten de basında bir süredir çıkan haberler bu izlenimi güçlendiriyor. Hürriyet, Vatan gibi operasyona bir yanda hazımsızca karşı çıkan, bir yandan da çanak tutan gazeteler artık tümüyle çanak tutmaya başladı. ‘İlk 10’a giremez’ denilen Veli Küçük, iddianamede örgüt lideri konumuna yükseldi. Perinçek ve Alemdaroğlu gibi soytarılar, olduklarından büyük bir hale getirilerek, orada burada bağırıp çağırıp şov yapan soytarılık meraklılarına mesajlar verildi. Bkz: Mustafa Balbay, Sinan Aygün, Tuncay Özkan. Ama yine de tüm bunların üzerine mahkemenin kapatılmamasının, verilen bir ödün olduğunu düşünmek fazla kolaya kaçmak olur. Çatışan iki tarafın vardığı bir uzlaşma değil, tek bir merkez tarafından çizilen bir sınırdan bahsetmeli belki de. O sınırda AKP’ye kapatma davası, İslamcıları uyarma, korkutma anlamı taşıdığı kadar ulusalcıların gazını alma, onlarda beklenti yaratma amacı da taşıyor – K. Irak kara harekatıyla da birleşiyor böylece. Ergenekon ise, devletin sahiplerinin Ergenekoncuları temizlemesi kapsamında düşünüldüğünde, kamuoyuna yem edilenlerin, bizim belki de hiç tanışamayacağımız bazı büyük abilerin devre dışı bırakılmasıyla son bulacak. Ama demoklesin kılıcı olarak, ulusalcıların işlevlerine göre varlığını korumaya devam edecek gibi görünüyor.
Adaletçilik oyunu
Tüm bunlarla birlikte muhalif güçlerin süreçteki tutumunu eleştirmek gerekiyor. Liberallerin AKP desteğiyle sınırlı kalsaydı bu iyiydi. Ama darbecilerden en fazla zulüm gören kesimler de generallerin adalet önüne çıktıkları ve suçüstü yakalandıkları şeklinde bir propagandaya girişmişlerdir ki, sanki halkın generallerin yargılanmasına dönük siyasi iradesinin sonucu Ergenekon operasyonu yaşanmış ve her şey açığa çıkarılmış. Oysa görmemizi istediklerini gözümüzün önüne atıyorlar. Düşünmemizi istediklerini zihnimizin içine. Ortada suçüstü yoktur. Suçüstü yapılabilecekken, kasten zaman geçmesi beklenmiş ve tüm koşullar hazır olunca harekete geçilmiştir – sınırlar başından bellidir. Bu tiyatro, bugüne kadar varolan her şeyden daha karşı-devrimcidir. Her şey sinsice planlanmış, irade beyanında bulunulmamış, daha güzel hiçbir şey yapılmamıştır. Devrimin ne kadar da gereksiz olduğunu göstermektedir bu tiyatro.
Ama bundan gocunmalı mıyız? TKP gibi generallerin, ulusalcıların bozulan morallerini bu ‘zor günde’şirinliklerimizle düzeltmeli miyiz? Hiç sanmıyorum. Kendi koydukları yasaya boyun eğmelerini keyifle izlemeliyiz. Ya neo-liberaller? Ya onlar kimin yasasına boyun eğecek? Tiyatronun bundan sonraki kısmı, bu sorunun cevabı için ayrılmıştır. Şov devam etsin o zaman…
1 Ağustos 2008